7072 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un Bazı Kurallarının İptali

7072 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un Bazı Kurallarının İptali
Editör: Konya Time
30 Nisan 2020 - 09:04



İptal davasına konu edilen 7072 sayılı Kanun, olağanüstü hâl kapsamında çıkarılan 680 sayılı KHK’nın TBMM tarafından onaylanması sonucunda yürürlüğe girmiştir. Dava konusu kurallar olağanüstü hâl süresince uygulanma özelliğini aşan bir niteliğe sahiptir. Bu durum kurallara olağanüstü hâlin dışına taşan genel düzenleme niteliği vermektedir. Bu nedenle kuralların anayasallık denetiminde Anayasa’nın olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimini düzenleyen 15. maddesi uygulama alanı bulamaz.

 A. Terör Örgütleriyle İltisaklı veya İrtibatlı Olduğu Bildirilen Medya Hizmet Sağlayıcı

  Kuruluşlarının Lisans Başvurularının Reddedilmesini Öngören Kural Yönünden

Dava Konusu Kural

Dava konusu kural, Kanun’un 18. maddesiyle 6112 sayılı Kanun’un 19. maddesine eklenen (3) numaralı fıkrasıdır. Kuralla ortakları ile yönetim kurulu başkan ve üyelerinin terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olduğu Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) veya Emniyet Genel Müdürlüğü (Emniyet) tarafından bildirilen medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarının lisans başvurularının reddedileceği hükme bağlanmıştır.

Başvuru Gerekçesi

Başvuruda, kuralın getirdiği sınırlamanın ölçülü olmadığı, MİT veya Emniyetin bu belirlemeyi hangi usul ve esaslara göre yapacağının düzenlenmediği belirtilerek Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca, ifade ve basın özgürlüğüne sınırlama getiren düzenlemelerin Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.

Kural, ortakları ile yönetim kurulu başkan ve üyelerinin terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olma bakımından Emniyet ve MİT tarafından yapılan bildirimi esas almakta; bu yönde bir bildirim yapılması hâlinde medya hizmet sağlayıcı kuruluşların lisans başvurularının otomatik olarak reddedilmesi sonucunu doğurmaktadır. Medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar hakkında ortaya çıkan bu sonuç belli bir süreyle de sınırlı değildir.

Ayrıca kuralın, bu konuda yapılacak yargısal denetimin etkinliğini sınırlayabilecek şekilde düzenlendiği ve yargısal süreçte idari işlem denetlenirken ilgili kolluk biriminin bildiriminin bulunup bulunmadığının tespitiyle sınırlı bir denetim yetkisi verdiği anlaşılmıştır.

Emniyet ve MİT tarafından yapılan bildirimin ceza soruşturmasına esas alınabilecek nitelikte bilgi ve belgelere dayanma zorunluluğu bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle bu kapsamdaki değerlendirmeye esas alınan olay ve olguların istihbari nitelikte olması kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle lisans başvurularını değerlendiren idare tarafından tesis edilecek işlemlerle ilgili yargısal denetimin daha da önemli hâle geldiği değerlendirilmiştir.

Güvenlik kurumlarınca yapılacak değerlendirmenin otomatik sonuç doğurması, idareye ve idari işlemi denetleyecek mahkemelere değerlendirme yapma yetkisi verilmemesi, söz konusu bildirimlerin doğruluğunu denetleme ve gerçek duruma göre idari işlem tesis etme imkânını önemli ölçüde sınırlamıştır. Kanun’da anılan yetkinin kuralın getiriliş amacına uygun olarak kullanılmasını sağlayacak ve bu konudaki olası keyfîlikleri önleyecek yasal güvencelere de yer verilmediği görülmüştür.

Lisans başvurularını değerlendiren idare ile bu işlemleri denetleyecek mahkemelere kural olarak değerlendirme yapma imkânı vermeyen düzenlemenin ifade ve basın özgürlüğüne yönelik orantısız bir sınırlama getirdiği sonucuna varılmıştır.

Kuralın olağan dönemde Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde yapılan tespit, kuralın olağanüstü dönemde Anayasa’ya aykırı olup olmadığı hususunda herhangi bir değerlendirmeyi kapsamamaktadır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’nın 13., 26. ve 28. maddelerine aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

B. Polisin Sanal Ortamda İşlenen Suçlarda İnternet Abonelerine Ait Kimlik Bilgilerine

Ulaşmaya ve Araştırma Yapmaya Yetkili Olmasını Öngören Kural Yönünden

Dava Konusu Kural

Dava konusu kural, Kanun’un 26. maddesiyle 2559 sayılı Polis Vazife ve Salȃhiyet Kanunu’nun ek 6. maddesine eklenen on sekizinci fıkrasıdır. Kuralla polisin, sanal ortamda işlenen suçlarda internet abonelerine ait kimlik bilgilerine ulaşmaya, sanal ortamda araştırma yapmaya yetkili olduğu, erişim, yer ve içerik sağlayıcılarının talep edilen bu bilgileri ilgili kolluk birimine bildireceği hükme bağlanmıştır.

Başvuru Gerekçesi

Başvuruda, kuralın sanal ortamda işlenen suçlar bakımından soruşturma, araştırma, inceleme yapma yetkisini doğrudan adli kolluk görevlilerine bıraktığı oysa ceza muhakemesi sistemine göre soruşturmayı başlatmaya ve soruşturma işlemlerini yapmaya yetkili tek kişinin Cumhuriyet savcısı olduğu belirtilerek Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınmış, kişisel verilerin korunması da özel hayatın gizliliği kapsamında anılan maddede güvenceye kavuşturulmuştur.

Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında “...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler…” kişisel veri olarak kabul edilmiştir.

Bu bağlamda internet abonelerine ait kimlik bilgileri kişisel veri niteliğindedir. Kural, kişisel veri niteliğindeki internet abonelerine ait kimlik bilgilerinin polis tarafından elde edilmesine imkân tanıması ve bu yöndeki bilgilerin erişim, yer ve içerik sağlayıcıları tarafından kolluğa bildirilmesinin zorunlu olduğunu öngörmesi sebebiyle özel hayata saygı hakkı kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sınırlama getirmektedir.

Temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olması gerekir.

5271 sayılı Kanun uyarınca sanal ortamda işlenen suçlar da dahil olmak üzere suç soruşturmasını yapacak yetkili Cumhuriyet başsavcılığının belirlenmesi ve bu konuya ilişkin uyuşmazlıkların çözümü yargı makamlarının görevidir. Söz konusu Kanun’da, anılan görevin yerine getirilmesini sağlayabilecek bilgiler de dahil olmak üzere suç soruşturmasıyla ilgili gerekli bilgilere erişme yetkisi de yargı mercilerine tanınmıştır.

Yalnızca yetkili Cumhuriyet başsavcılığının belirlenmesi amacıyla kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamak suretiyle kolluğa kuralda belirtilen yetkiyi tanımanın zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği, getirilen sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Kuralın olağan dönemde Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde yapılan tespit, kuralın olağanüstü dönemde Anayasa’ya aykırı olup olmadığı hususunda herhangi bir değerlendirmeyi kapsamamaktadır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’nın 13. ve 20 maddelerine aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

C. Sözleşmeli Olarak İşe Alınacak Personel Hakkında Güvenlik Soruşturması ve

     Arşiv Araştırması Yapılmasını Öngören Kural Yönünden

Dava Konusu Kural

Dava konusu kural, Kanun’un 82. maddesiyle 399 sayılı KHK’nın 7. maddesinin birinci fıkrasına eklenen (f) bendidir. Kuralla, sözleşmeli olarak işe alınacak personel hakkında güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olması gerektiği hükme bağlanmıştır.

Başvuru Gerekçesi

Başvuruda; yalnızca güvenlik soruşturması verilerine dayalı olarak idareye bir kişinin anayasal hakkını kullanmasını engelleme yetkisinin verilmesinin keyfîliğe neden olacağı, kişisel verilerin toplanması, işlenmesi ve kullanılmasının kanunla düzenlenmiş olması gerektiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen veriler kişisel veri niteliğindedir. Kural, kamu mercilerine bireyin özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınması, kaydedilmesi ve kullanılması imkânı tanıması nedeniyle kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sınırlama getirmektedir.

Anayasa’nın 20. maddesine göre kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Anayasa’nın 13. maddesinde de temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir. Söz konusu Anayasa maddeleri uyarınca kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamaya yönelik kuralların keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir olması şarttır.

Kamu görevine alınmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kural kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme getiren kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini açık olarak göstermesi ve olası kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir.

Kuralda güvenlik soruşturmasına ve arşiv araştırmasına konu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğuna, bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvencelere yer verilmemiştir.

Güvence ve temel ilkeleri kanunla belirlenmeksizin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine izin verilmesinin Anayasa ile bağdaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Kuralın olağan dönemde Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde yapılan tespit, kuralın olağanüstü dönemde Anayasa’ya aykırı olup olmadığı hususunda herhangi bir değerlendirmeyi kapsamamaktadır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’nın 13. ve 20 maddelerine aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

>> Anayasa Mahkemesinin 19/2/2020 Tarihli ve E: 2018/91, K: 2020/10 Sayılı Kararı için TIKLAYINIZ





URL

YORUMLAR

  • 0 Yorum