Yüksek mahkeme kararı incelemesine geçmeden önce disiplin soruşturmasının hangi muhakeme hukukuna tabi olduğunu açıklamak gerekirse; kanun koyucu disiplin soruşturması için özel bir düzenleme yapmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Böyle bir durumun varlığı halinde keyfi disiplin cezalarının tesis edilmesi yolunun açılmaması ve kanunilik ilkesinin ihlalinin meydana gelmemesi için disiplin soruşturmalarında 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu kıyasen uygulanma alanı bulmaktadır. Uygulama da daha çok disiplin soruşturması aşamasın da delil elde etme ve delillerin değerlendirilmesinde karşımıza çıkan bu durum suç ve cezalara ilişkin esasların düzenlendiği Anayasa madde 36 düzenlenen hakların disiplin soruşturmasında da korunmasını sağlamaktadır.
Ceza yargılaması sonucu alınan mahkumiyet hükmü ile birlikte aynı fiilden dolayı fail hakkında ayrıca disiplin cezasının tesis edilmesi durumunda aynı suçtan iki kere cezalandırılma yapılmayacağı dolayısıyla “Non bis in idem” ilkesinin ihlal edildiği itirazı gelse de korunan hukuki menfaatlerin farklı olması nedeniyle mezkur itirazın hukuki bir vasfı bulunmamaktadır. Ceza yargısında korunan menfaatler kamu düzeni ile mağdurun hakları iken, disiplin soruşturmasında korunan menfaat failin mensup olduğu kurumun kanunda belirtilen düzenini ve hizmetin devamlılığını sağlamaktır. Dolayısıyla ceza kovuşturması haricinde disiplin soruşturmasında da ceza tesis edilmesi durumunda hükümlerin birbirinden farklı müeyyideler içermesi nedeniyle “Non bis in idem” ilkesinin ihlal edildiği söylenemeyecektir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 131/1 maddesinde ki düzenlemeden de açıkça anlaşılacağı üzere “Aynı olaydan dolayı memur hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olması, disiplin kovuşturmasını geciktiremez.” disiplin soruşturmasının ceza kovuşturmasıyla aynı anda yürütülebileceği ve 5271 Ceza Muhakemeleri Kanunda belirtilen hükümler doğrultusunda konusu disiplin cezası gerektiren fiil hakkında delil toplanabilmesi ile ilgili disiplin amirine açık yetki tanınmıştır. Ceza kovuşturması beklenmeden tesis edilen disiplin cezaları hakkında zaman zaman hak ihlalleri olduğu yönünde iptal davaları açılabilmektedir. Disiplin cezası tesis edilmesinden sonra aynı fiille ilgili ceza kovuşturmasında beraat hükmü verilmesi durumunda mezkur disiplin cezasının ne olacağı konusunda uyuşmazlıklar ortaya çıkmaktadır. Disiplin amiri 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 132/2 maddesinde ki düzenlemenin “Memurun ceza kanununa göre mahküm olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz.” verdiği yetkiye dayanarak mezkur disiplin cezasını tesis ettiğini, hal böyle olunca da hukuka aykırı bir durumun olmadığından bahisle disiplin cezasının iptal edilmesi için açılan iptal davasının reddini savunmaktadır. Anayasa Mahkemesi 2013 tarihli bir kararında “Kamu otoriteleri veya görevlileri tarafından, hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişiyle ilgili olarak, yargılama süreci bir mahkûmiyet hükmüyle kesinlik kazanmadan, suçluluğa dair herhangi bir kanaat ifade etmiş olması ya da ceza yargılaması mahkûmiyet dışında bir kararla sona ermesine rağmen, sona ermeye ilişkin kararda sanığın suçlu olabileceğinin ifade edilmiş olması durumunda masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilecektir”[1] ceza kovuşturması beklenmeden tesis edilen disiplin cezalarının masumiyet karinesini ihlal ettiğini belirtmiştir. Bahsi geçen ihlal kararı doğrultusunda 657 sayılı kanunun 132. maddesinin nasıl uygulanacağı konusunda bazı ihtilaflar ortaya çıkmaktadır. Danıştay ise yakın tarihli bir kararında da "Olayda; davacı aleyhine disiplin cezasına konu fiili nedeniyle adli yönden Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2008/410 esasında "rüşvet almak" suçundan kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda 1 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılması ve cezanın ertelenmesi yönünde verilen kararın temyiz incelemesi kapsamında Yargıtay aşamasında olduğu ve henüz kesinleşmediği görülmektedir... Anılan suçun Türk Ceza Kanunu'nda açıkça tanımlanmış olması nedeniyle, davacının bu suçu işleyip işlemediği ancak ceza mahkemesince verilecek karar sonucunda belirlenebilecektir. Bu durumda, söz konusu ceza davasının sonuçlanıp sonuçlanmadığı hususunun İdare Mahkemesince araştırılması ve davacı hakkındaki ceza yargılaması sonuçlandıktan sonra disiplin cezasına konu fillerin işlenip işlenmediği konusunda yeniden bir değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeksizin davacının üzerine atılı fiillerin sübut bulduğu kabul edilerek verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir." disiplin soruşturmasına konu olan suçun 5237 sayılı TCK da düzenlenmesi durumunda ceza kovuşturması kararı beklenmeden disiplin cezası tesis edilmesi halinde masumiyet karinesinin ihlal edildiğini gerekçe göstererek hukuka aykırı kararı iptal etmiştir.[2]
Ceza kovuşturmasının disiplin soruşturmasından önce bitmesi ve mahkumiyet hükmü dışında bir karar tesis edilmesi durumunda ise Danıştay 10. Dairesi 1984 tarihli kararında mahkeme ilamına rağmen “Ceza soruşturma veya kovuşturması sonucu suç unsuruna saptanamayan fiilin, disiplin soruşturmasına dayanak alınıp işlenmiş olduğunun kabulüne olanak yoktur”[3] aynı fiille ilgili disiplin soruşturmasına devam edilmesinin keyfi ve hukuka aykırı sonuçlar doğuracağına hükmetmiştir. Mezkur kararın Anayasa madde 38 “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” ile AİHS madde 6 “Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır” hükmüne uygun yerinde bir karar olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuç olarak 5237 Sayılı TCK açından suç teşkil eden bir fiil hakkında ceza ve disiplin soruşturmasının aynı devam edebileceği fakat aynı eylemle ilgili disiplin cezası tesis edilebilmesi için ceza kovuşturması sonucu verilecek mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinin beklenmesi gerekmektedir. Arada geçen süre zarfında disiplin amiri tarafından bahsi geçen fiille ilgili delil toplanması ve idari tahkikat yürütülmesinde her hangi bir beis görülmemiştir. Aksi durumun varlığı halinde ise masumiyet karinesinin ağır ihlali sonucu meydana gelecektir.
Ceza kovuşturmasını yürüten mahkeme mahkûmiyet hükmü dışında Hükmün Açıklanmasının Geri Verilmesi Kararı(HAGB) vermesi durumunda masumiyet karinesinin ihlali sonucu meydana gelecek midir? Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurusuna konu olan bir disiplin cezasında; başvurucu avukatlık mesleğini ifa ettiği sırada icra takibi dosya evrakları icra müdürünün bilgisi olmaksızın düzenlemek ve icra dairesinin kaşesini düzenlediği evraklara vurarak işleme koyması nedeniyle bakanlık izni ile hakkında sahtecilik suçunda soruşturma başlatılarak Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi 17/11/2009 tarihli kararıyla başvurucunun sahtecilik suçunu işlediğine kanaat getirerek 1 yıl 11 ay 1 O gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmetmiştir, ancak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 23/1. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Hükme yönelik itiraz Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/12/2009 tarihli kararıyla reddedilerek HAGB kararı kesinleşmiştir. Ankara Barosu, başvurucu hakkında ceza yargılamasına konu eylemi nedeniyle disiplin soruşturması başlatmıştır. Disiplin soruşturması sonucunda 17/2/2011 tarihli işlemle 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 5. maddesinin (a) bendi ile 134. ve 135. maddeleri uyarınca başvurucunun iki yıl süreyle meslekten yasaklanmasına karar vermiştir. Başvurucu bahsi geçen disiplin cezasının masumiyet karinesini ihlal ettiği gerekçesi ile idari yargı da iptal davası açsa da yerel mahkemenin ret kararı onanarak kesinleşmiştir. Anayasa Mahkemesinin 2015/19048 bireysel başvuru numaralı kararında başvurucunun hak ihlali itirazı hakkında yapılan değerlendirme de “Kararda kullanılan ifade ve değerlendirmeler dikkate alındığında Mahkemenin yalnızca ceza dosyası kapsamında verilen mahkûmiyet kararını esas aldığı, ceza yargılamasında toplanan delillere ve bu deliller sonucu ulaşılan tespite bağlı olarak olayın gerçekliğine kanaat getirdiği ve sonuca ulaştığı anlaşılmaktadır. Böylece Mahkemenin ceza yargılamasından bağımsız, kendi görüşünü ortaya koyacak herhangi bir delili kararında irdelemediği; olay ve olgular hakkında yeni bir değerlendirme yapmadığı görülmektedir. Kararda, münhasıran hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına dayanılmasının masumiyet karinesini ihlal edici mahiyette olduğu anlaşılmaktadır.”[4] mahkeme ilamının mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmaması ve ceza ile disiplin soruşturması neticesinde elde edilen deliller muhakeme edilemeden salt HAGB kararına dayanılarak disiplin cezası tesis edilmesini masumiyet karinesinin ihlali kabul ederek hak ihlali kararı vermiştir.
“Ancak ceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında beraat kararı verilen durumlarda ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Zira böyle bir durumda Anayasa'nın 38. maddesinin (4) numaralı ve AİHS Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle kişi, suçlu sayılamaz.” [5] Bahsi geçen iki karara baktığımızda Anayasa Mahkemesi, konusu disiplin soruşturması açısından bir müeyyideye bağlanan fiil için elde ki deliller muhakeme edilmeden sadece HAGB kararına dayanılarak bir disiplin cezası tesis edilemeyeceğini ve konusu disiplin soruşturması açısından her hangi bir müeyyide gerektirmeyen fiil hakkında ise HAGB kararının mahkûmiyet hükmü gibi değerlendirmek suretiyle disiplin cezası tesis edilmesini de masumiyet karinesinin ihlali sonucu doğuracağına hükmetmiştir.
Ayrıca Danıştay, ceza yargılaması sonucu mahkemece bir mahkûmiyet hükmü tesis edilmemesi ya da kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş fiiller hakkında suçun sübut bulmamasına rağmen idarece disiplin cezası tesis edilmesini hukuka aykırı bularak idareyi hizmet kusuru yönünden ağır kusurlu bularak " Takipsizlik kararına rağmen "dolandırıcılık" fiili nedeniyle meslekten çıkarılma cezasının verildiği, bu durumun davacının dolandırıcılık suçunu işlediği algısının oluşmasına, dolayısıyla kişilik haklarının zedelenmesine sebebiyet verdiği anlaşılmakta olup; hiçbir yargı kararına dayanılmaksızın davacının eyleminin dolandırıcılık olarak nitelendirilmesinde idarenin ağır hizmet kusuru bulunduğu sonucuna ulaşıldığı ve davacıya manevi tazminat ödenmesi gerektiği " davacıya tazminat verilmesi gerektiği yönünde yerinde bir karar vermiştir.[6]
Türk ceza sisteminde yeni bir müessese olan uzlaşma kurumunda ise disiplin amiri uzlaşmaya tabi suçlar bakımından şikâyet olunan ile şikâyetçi arasında ki uzlaşma kararı ile bağlı olacak mıdır? Anayasa mahkemesine bu yönde bir başvuru olmamasına rağmen yukarıda bahsi geçen kararlardan ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunun 253/19 maddesindeki “Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır” düzenlemesi gereğince disiplin amirinin uzlaşma sağlanmış fiil hakkında disiplin cezası tesis etmesi durumunda masumiyet karinesinin ağır ihlali sonucunu doğuracaktır. Aynı kanunun 253/20 maddesinde ki düzenlemede de açıkça görüleceği üzere “ Uzlaştırma müzakereleri sırasında yapılan açıklamalar, herhangi bir soruşturma ve kovuşturmada ya da davada delil olarak kullanılamaz.” disiplin amirinin uzlaşma müzakerelerinde ki beyanlar ile uzlaşma kararını mahkûmiyet hükmü gibi değerlendiremeyeceği kesin bir şekilde hüküm altına alınmıştır.
Stj. Av. Emrullah ÇINAR
KAYNAKÇA:
Danıştay 5. Dairesi Esas 2016/16425, Karar: 2018/15974, Karar Tarihi: 2.10.2018
Ali ATLI, B. No: 2013/500, Karar Tarihi: 20/3/2014
Ramazan TOSUN, B. No: 2012/998, Karar Tarihi: 7/11/2013
Mahmut ACERCE, B. No: 2015/19048, Karar Tarihi: 24/5/2018
YORUMLAR