KATILMA ALACAĞI, DEĞER ARTIŞ PAYI VE KATKI PAYI ALACAĞI DAVALARINDA YARGITAY UYGULAMASI

KATILMA ALACAĞI, DEĞER ARTIŞ PAYI VE KATKI PAYI ALACAĞI DAVALARINDA YARGITAY UYGULAMASI
Editör: Konya Time
01 Mayıs 2020 - 12:11



4721 sayılı Medeni Kanun’a göre, 1.1.2002 tarihinden itibaren boşanma halinde mal paylaşımı, “edinilmiş mallara katılma rejimi” esaslarına göre yapılır. Buna göre, her eş diğer eşin evlilik içinde “edinilmiş mal” niteliğindeki mallarının yarısının değeri üzerinde alacak hakkına sahiptir. Bu hak, katılma alacağı davası açılarak talep edilebilir.

743 sayılı eski Medeni Kanun’da, eşlerden birinin diğerinin aldığı mallara karşılıksız katkı sunması halinde katkı payı alacağı talep edebileceği yönünde herhangi bir hüküm mevcut değildi. Eski Medeni Kanun döneminde, yani 01.01.2002 tarihinden önce, Yargıtay kararları ile uygulama geliştirilerek “bir eşin aldığı mala katkı sunan diğer eşin” boşanma halinde katkı payı alacağı talep edebileceği kabul edilmiştir. Uygulamada bu davaya da “katkı payı alacağı davası” denilmekteydi.

1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Medeni Kanun ile “katkı payı alacağı” kavramı, “değer artış payı” kavramı altında TMK md. 227’de düzenlenmiştir. Düzenleme; “eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur” şeklinde ifade edilmiştir. Değer artış payı alacağı talep edebilmek için bir eşin diğer eş tarafından alınan mala parasal ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkıda bulunması gerekir.

Uygulamada, “katkı payı alacağı” ve “değer artış payı alacağı” kavramları birbirine karışmakta, faiz ve zamanaşımı konusunda karışıklık yaşanmakta ise de Yargıtay kararları ile konu açıklığı kavuşmuştur. Yargıtay’a göre, bir eşin diğer eş tarafından satın alınan mala yaptığı katkı; 1.1.2002 tarihinden önce ise “katkı payı alacağı” kavramı, 1.1.2002 tarihinden sonra ise yapılan katkılar için “değer artış payı” kavramı kullanılmalıdır. Yürürlükteki mal ayrılığı rejiminde “değer artış payı alacağı” talep edilememekte, bunun yerine sadece bu rejime özgü olan “katkı payı alacağı” talep edilebilmektedir.

Katkı payı alacağı 743 sayılı eski Medeni Kanun döneminde düzenlendiğinden hesaplama yapılırken katkı sunulan malın dava tarihindeki sürüm (rayiç) değeri dikkate alınarak hesaplama yapılır, faiz de dava tarihinden itibaren yürütülür. Talepte bulunan tarafın yaptığı katkının taşınmazın alım tarihindeki değerine oranı tespit edilerek, bu oranın dava tarihi itibariyle dava konusu malın tespit edilecek sürüm (rayiç) değeri ile çarpılması suretiyle katkı payı alacağı bulunur. Değer artış payı ise 4721 sayılı yeni Medeni Kanun döneminde uygulanacağından katkı sunulan malın karar tarihine en yakın sürüm değeri (rayiç değer) dikkate alınarak hesaplama yapılması gerekir. Değer artış payı alacağına karar tarihinden itibaren faiz yürütülür.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin Karar: 2017/369 sayılı kararında ‘’Somut uyuşmazlığa gelince taraflar, 16.05.1995 tarihinde evlenmiş, 17.09.2012 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 20.02.2014 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Tasfiyeye konu 7 nolu büro niteliğindeki taşınmaz tapuda davalının babası dava dışı…adına kayıtlı iken evlilik birliği içinde 03.09.2007 tarihinde satış yolu ile davalı adına tescil edilmiş, 03.08.2012 tarihinde ise satış yolu ile dava dışı üçüncü bir şahsa tapuda devredilmiştir. Mahkemece, büro davalının edinilmiş malı olarak kabul edilip davacı lehine alacağa hükmedilmiş ise de gerekçe dosya kapsamı ile örtüşmemektedir. Babasından davalıya yapılan bu devrin yukarıda açıklanan ilkelerden anlaşılacağı üzere bağış olarak kabulü gerekir. Bu fiili karinenin aksini ispat yükü davacı taraftadır. Davacı taraf her ne kadar parası ödenerek büronun davalının babasından satın alındığını iddia etmiş ise de satış işleminin gerçek olduğunun dosya kapsamından ispatlanamadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, büro niteliğindeki taşınmaz yönünden bağış suretiyle edinilmesi nedeniyle davalının kişisel malı olduğu ve tasfiyeye dahil edilemeyeceği gözetilmeden davacı tarafın alacak talebinin kabulü ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.’’ denilmiştir. Somut olayda davalının babası adına olan taşınmaz evlilik devam ederken davalıya devredilmiş ve tapuda devri yapılmıştır. Davacı bu devrin satış olduğunu iddia ederek edinilmiş mal olarak kabul edilmesini talep etmiştir, yerel mahkeme de bu devrin satış suretiyle yapıldığını kabul ederek edinilmiş mal olduğu sonucuna ulaşıp tasfiyeye dahil etmiştir. Yargıtay ise taraflardan birinin babasının yaptığı devri kural olarak bağışlama saymış ve bunun aksinin ispat edilmesi gerektiğini kabul etmiştir. Bu kabulle de söz konusu taşınmaz kişisel mal olarak kabul edilip tasfiye dışına çıkarılmıştır.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin Karar: 2016/4777 sayılı kararında ‘’Davacı lehine hükmedilen 22.168 TL alacak TMK uyarınca katılma alacağı niteliğindedir. Bu tür davalarda, 239/2. maddesi uyarınca karar tarihinden geçerli olarak faiz yürütülmesi gerekirken yasaya aykırı biçimde dava ve ıslah tarihinden geçerli olarak hükmedilmesi doğru olmamıştır. Ne var ki, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden kararın düzeltilerek onanması uygun görülmüştür.’’ denilmiştir. Yargıtay kararda katılma alacağı için dava ve ıslah tarihinden itibaren faize hükmeden yerel mahkeme kararının doğru olmadığını belirtmiştir. Katılma alacağına taraflar dava ve ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesini talep etseler dahi karar tarihinden itibaren faizin yürütüleceğine karar verilmiştir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin Karar: 2014/13288 sayılı kararında ‘’Dava; edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan değer artış payı (01.01.2002’den sonraki Katkı Payı) ve katılma alacağı isteğine ilişkin olup bu tür davalarda, 239/2. maddesi uyarınca karar tarihinden geçerli olarak faize hükmedilmesi gerekmektedir.’’ denilmiştir. Değer artış payı alacağına da katılma alacağı gibi karar tarihinden itibaren faizin yürütülmesi gerektiğinden dava veya ıslah tarihinden itibaren faizin yürütülmesine dair verilen kararlar hatalıdır ve düzeltilmesi gerekmektedir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin Karar: 2014/13918 sayılı kararında ‘’Taraflar, 1994 yılında arsalar ve 2001 yılında bir dükkan satın alarak davalı eş adına tapuya kaydetmişlerdir. Edinme tarihleri itibarıyla davacının talebi katkı payı alacağına ilişkindir. Katkı payı alacağı davalarında yasal faize dava dilekçesindeki miktar yönünden dava, ıslah edilen miktar yönünden ise ıslah tarihinden geçerli olarak hükmedilmesi gerekir.’’ denilmiştir. Yargıtay bu kararında talebin katkı payı alacağı olduğunun altını çizerek bu alacakta faizin karar tarihi değil dava veya ıslah tarihinden itibaren işleyeceğini belirtmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Karar: 2013/520 sayılı kararında ‘’01.01.2002 Tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde, katılma alacağına uygulanacak zamanaşımı süresi konusunda Türk Medeni Kanunu’nda ayrı bir hüküm bulunmadığına ve niteliği itibariyle hakkın bir alacak hakkı olduğunun açık olmasına göre, olayda uygulanması gereken hükümler, TMK. md. 5 yollaması ile TBK. md. 146 uyarınca belirlenecektir. Anılan hükümde; “kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir” (6098 Sayılı TBK. md. 146) düzenlemesi yer almaktadır. Şu halde, katılma alacağında zamanaşımı süresi TBK md. 146 uyarınca on (10) yıl olarak uygulanmalıdır. Eldeki olayda; tarafların 20.9.1990 tarihinde evlendikleri, uyuşmazlığın 01.01.2002 tarihinden sonra edinilen taşınmaz yönünden katılma alacağına (MK md. 231 vd.) ilişkin bulunduğu, 12.12.2005 tarihinde açılan boşanma davasının kabulle sonuçlandığı ve boşanma hükmünün 13.10.2008 tarihinde kesinleşmiş bulunduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, ıslah tarihi olan 11.10.2011 tarihi itibariyle Kanunda öngörülen (TBK md. 146) on yıllık zamanaşımı süresinin geçmediği kabul edilmelidir.’’ denilmiştir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin ilk kararlarında 01.01.2002 tarihinden sonra eşler arasında geçerli bulunan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerli olduğu dönemde edinilen mallardan kaynaklanan katılma alacağı yönünden TMK’nın 178. maddesinde yer alan bir yıllık zamanaşımı süresi uygulanmakta idi. Ne var ki, HGK’nın bu kararı ile edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan katılma ve değer artış payı yönünden de 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı kabul edilmiş ve 8. Hukuk Dairesi de Hukuk Genel Kurulu’nun bu görüşünü benimsemiştir. 17.4.2013 tarihinden sonra edinilmiş mallara katılma rejimi bakımından 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanmaktadır. Bu kararla birlikte ister katılma alacağı ister katkı payı alacağı olsun, bu alacaklar bakımından 10 yıllık zamanaşımı süresi kabul edilmektedir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin Karar: 2016/605 sayılı kararında ‘’Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacağı hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden ( 229. md) ve denkleştirmeden ( 230. md) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının ( 219. md) toplam değerinden, bu mallara dair borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin ( 231. md) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır ( 236/1. md). Katılma alacağı Yasa’dan kaynaklanan bir hak olup bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur. Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır ( 227/1, 235/1. md). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir. Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir ( 222. md). Yukarıdaki değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.’’ denilmiştir. Bu kararda mal paylaşımı davasında katılma alacağının nasıl hesaplandığı açıklanmıştır. Evlilik devam ederken kişisel mal olarak sayılmayan edinilmiş mallar üzerinde diğer eşin yarı oranında katılma alacağı hakkı bulunmaktadır. Bir malın eşlerden birine ait olduğu açıkça ispat edilemiyorsa (örneğin kişisel kullanıma yarayan ziynet eşyaları kişisel mal sayılır) edinilmiş mal sayılır ve tasfiye edilir, tasfiye tarihi de karar tarihi olarak belirlenir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin Karar: 2016/4701 sayılı kararında ‘’Mahkemece, davacının anlaşmalı boşanma davasında düzenlenen protokolde boşanmanın ferileri olan velayet, nafaka, şahsi münasebet dışında kadının erkek adına tapuda kayıtlı Bornova/Yeşilova adresindeki evde ikinci bir evlilik yapıncaya kadar oturmaya devam edeceğinin, bu evdeki eşyaların kadına bırakıldığının ve tarafların yukarıdaki şartlarda anlaştıkları, birbirlerinden başkaca maddi Manevi tazminat talepleri ile masraf ve vekalet ücreti talep etmeyeceklerinin düzenlendiği, 05.02.2013 tarihli duruşmadaki beyanlarında da bu hususları tekrarla bundan başka maddi manevi tazminat talepleri olmadığının da bildirilerek boşanmanın ferileri dışında da anlaşma sağlandığı görüşünden hareketle davanın reddine karar verilmiş ise de; ulaşılan sonuç isabetli değildir. Davacı Nazan’ın boşanma protokolündeki ve protokolü doğruladığı 05.02.2013 tarihli oturumdaki boşanma dava dosyasındaki beyanı, boşanmanın fer’i niteliğindeki mali konulara yönelik olup mal rejiminin tasfiyesi dolayısı ile eldeki dava konusu yapılan malvarlığına ilişkin bir açıklama içermemektedir. Mal rejiminin tasfiyesi boşanma davasının eki niteliğinde olmadığından boşanmayla birlikte karara bağlanması zorunluluğu bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, mahkemece iddia ve savunma çerçevesinde taraf delilleri toplanarak tartışılması ve tüm deliller değerlendirildikten sonra talebin esası hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmesi gerekirken protokolden ve mahkeme içi ikrardan hareketle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.’’ denilmiştir. Somut olayda taraflar anlaşmalı olarak boşanmak için protokol düzenleyip birbirlerinden boşanmanın ferileri niteliğinde olan velayet, nafaka gibi talepleri olmadığını kabul etmişlerdir. Yerel mahkeme de mal rejiminin tasfiyesinin de protokolde düzenlendiğini ve tarafların bu haktan feragat ettiklerini belirterek davayı reddetmiştir. Yargıtay kararında protokolde mal rejiminin tasfiyesi ile ilgili bir açıklama olmadığını, protokoldeki hususların boşanmanın feri niteliğindeki konulara ait olduğunu belirtmiştir. Mal rejiminin tasfiyesi de boşanmanın eki niteliğinde olmadığından ayrı bir dava konusu yapılabilir. Bu nedenle yerel mahkemenin mal rejiminin tasfiyesi talebiyle açılan davada tüm delilleri toplaması ve bu yeni duruma göre karar verilmesi istenmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Karar: 2016/633 sayılı kararında ‘’Davacı vekilinin 97 numaralı bağımsız bölüme dair karar düzeltme istemine gelince; davaya konu taşınmazın parasının tamamının müvekkili tarafından ödendiğini, davalının hiç katkısının olmadığını, ancak davalı adına tescil edildiğini ileri sürerek istekte bulunmuştur. Bağışı çağrıştıracak başka bir kavram, kelime veya söze dosya kapsamında rastlanılmamıştır. Karşılıklı güven ve sadakat, gerek örf ve adet, aile bütünlüğü kavramı ve gerekse olağan yaşam koşulları gereği eşlerden birinin diğerine para intikal ettirmek suretiyle mal edinilmeleri mümkündür. Bunda bağış iradesi ve kastının olduğu sonucuna varmak oldukça güçtür. Dava konusu 14993 ada 1 parsel üzerindeki 97 numaralı daire, 3.kişiden satın alınarak 17.05.2002 tarihinde davalı Fatma adına tapuya tescil edilmiştir. Az yukarda açıklandığı üzere, taşınmaz 3.kişiden alınarak davalı adına tapuya tescil edilmiştir. Diğer yandan; davacının bağış iradesini ortaya koyduğu kabul edilebilecek herhangi bir ifade veya açıklama dosya arasında bulunmadığı gibi bunun ifade edilmiş olması taraflar aleyhine sonuç doğurmamalıdır. Alım tarihinden boşanma dava tarihine kadar evlilik içinde davacının davalıdan taşınmazı istememiş olması da davacı aleyhine yorumlanamaz. Evlilik içerisinde 01.01.2002 tarihinden önce tarafların katkıları ile satın alınan malların ya da 01.01.2002 tarihinden sonra edinilen malların eşlerden biri adına tescil edilmiş olması halinde diğer eşin katkısı oranında katkı payı -değer artış payı- katılma alacağı isteme imkânı bulunmakta olup alacak isteğinde bulunan eşin bağış iradesinin olmaması halinde belirtilen isteklerin ileri sürülmesine engel bulunmamaktadır. Bu sebeple mahkemece taşınmazın davalıya bağışlanmış olduğunun kabul edilmesi hukuka aykırıdır.’’ denilmiştir. Somut olayda davacı eş evlilik devam ederken alınan evi tamamen kendi parasıyla aldığını ancak adına tapuda davalı eşi adına kaydedildiğini iddia etmiştir. Yerel mahkeme ise davacı eş tarafından bu taşınmazın davalı eşe bağışlandığına karar vermiş ve kişisel mal olan bu taşınmazı tasfiye etmemiştir. Yargıtay ise evlilik içinde davacının bu taşınmazı davalıya bağışladığına dair herhangi bir belge olmadığı gerekçesiyle bu taşınmazın edinilmiş mal olarak kabul edilmesini istemiştir. Ek olarak davacının boşanma davası açılana kadar bu taşınmazı eşinden istememiş olmasının herhangi bir hak kaybı doğuramayacağını da kabul etmiştir.

SONUÇ

Katılma alacağı, değer artış payı ve katkı payı alacağı davalarında halen talep edilen faizin başlangıç tarihi, evlilik devam ederken birlikte alınan malların kişisel mal veya edinilmiş mal hükmünde olup olmadığı, boşanma protokolünde mal rejiminin tasfiyesiyle ilgili hüküm bulunup bulunmadığı, değer artış payının hesabı konularında yerel mahkemeler hatalı kararlar vermektedir. Yargıtay’ın sıklıkla yanlış kararlar verilen uyuşmazlıklara ilişkin kararları dikkatle okunarak ülke çapında yanlış kararlar verilmesi engellenebilir ve hukuk birliği sağlanabilir.





URL

YORUMLAR

  • 0 Yorum