Nafaka Nedir? Türleri Nelerdir? Süresiz olması Hakkaniyete Uygun mudur? Yargıtay Kararları Işığında Genel Bir Değerlendirme

Nafaka Nedir? Türleri Nelerdir? Süresiz olması Hakkaniyete Uygun mudur? Yargıtay Kararları Işığında Genel Bir Değerlendirme
Editör: Konya Time
04 Mayıs 2020 - 13:42



Nafakanın Tanımı

Nafaka kelimesi TDK’nın da tanımıyla birinin geçindirmekle yükümlü bulunduğu kimselere, mahkeme kararıyla bağlanan aylıktır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunumuza göre 4 çeşit nafaka düzenlemesi vardır. Bunlar;

Yoksulluk Nafakası, Tedbir Nafakası, İştirak Nafakası, Yardım Nafakası dır.

1. YOKSULLUK NAFAKASI

TMK’nın 175, 176, 177 ve 178. maddelerinde düzenlenmiştir.

Bu nafakaya hükmedilebilmesi için bir takım şartların gerçekleşmesi gerekir.

1) Taraflardan biri nafaka talebinde bulunmalıdır.

2) Talep eden eşin kusursuz ya da daha az kusurlu olması

3) Nafaka isteyen eşin yoksulluğa düşmesi

4) Nafakanın bunu ödeyecek eşin mali gücü ile orantılı olması

Burada son dönemde de çok tartışılan husus nafakaya süresiz hükmelidebilir. Dünya’nın önde gelen Fransa , Hollanda ve daha bir çok ülkesinde nafaka süresi sınırlandırılmıştır. Kanaatimizce nafakaya süresiz olarak hükmetmek hakkaniyete ve modern sistemin gereğine aykırıdır.

Bazı ülkelerde olduğu gibi nafakaya evlilik süresi ile orantılı olacak şekilde veya çeşitli kriterler koyarak ve belli süre içinde sınır koyarak hükmetmek gerekir.

Bunun için Medeni Kanunun ilgili hükümlerinde değişikliğe gidilmesi kanaatimizce şarttır.

Yoksulluk Nafakalarında kusur da önemli  bir şarttır. Daha ağır kusurlu olan taraf lehine nafakaya hükmedilemez.

...

T.C.

YARGITAY

2. HUKUK DAİRESİ

E. 2019/4494

K. 2019/8456

T. 10.9.2019

BOŞANMA ( Mahkemece Kabul Edilen ve Gerçekleşen Tarafların Kusurlu Davranışlarına Göre Boşanmaya Sebep Olan Vakıalarda Davalı Karşı Davacı Erkeğin Ağır Kusurlu Olduğu/Bu Husus Gözetilmeden Tarafların Eşit Kusurlu Kabul Edilmesinin Doğru Bulunmadığı - Boşanmaya Neden Olan Olaylarda Davalı Karşı Davacı Erkek Ağır Kusurlu Olup Bu Kusurlu Davranışlar Aynı Zamanda Kadının Kişilik Haklarına Saldırı Teşkil Edeceğinden Davacı Karşı Davalı Kadın Yararına Uygun Miktarda Maddi ve Manevi Tazminata Hükmedileceği )

ERKEĞİN AĞIR KUSURLU DAVRANIŞLARININ KADININ KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI TEŞKİL ETMESİ ( Boşanmaya Neden Olan Olaylarda Davalı Karşı Davacı Erkek Ağır Kusurlu Olup Kadının Boşanma Sonucu Eşin Maddi Desteğinden Yoksun Kalacağı/TMK 174/1-2. Maddesi Koşulları Kadın Yararına Oluştuğundan Tarafların Ekonomik ve Sosyal Durumları Kusurun Ağırlığı Hakkaniyet Kuralları Gözetilerek Davacı Karşı Davalı Kadın Yararına Uygun Miktarda Maddi ve Manevi Tazminata Hükmedilmesi Gerektiği )

TALEPLE BAĞLILIK İLKESİ ( Boşanma - Hakimin Fazlaya Karar Veremeyeceği/Bozmaya Uyularak Yapılan Yargılama Sonucunda Usuli Kazanılmış Hakka Aykırı Şekilde ve Talep Aşılarak Aylık 200 TL Yoksulluk Nafakası İle Ortak Çocuklardan Her Biri Yararına Aylık 150'şer Tedbir ve Aylık 200'er İştirak Nafakasına Hükmedilmesinin Doğru Olmadığı )

4721/m.174/1,174/2

6100/m.26

ÖZET : 1- Mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen tarafların kusurlu davranışlarına göre boşanmaya sebep olan vakıalarda davalı-karşı davacı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekmekle, bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir. 2- Boşanmaya neden olan olaylarda davalı-karşı davacı erkek ağır kusurlu olup, bu kusurlu davranışlar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir. Kadın, boşanma sonucu eşin maddi desteğinden yoksun kalacaktır. Türk Medeni Kanunu'nun 174/1-2. maddesi koşulları kadın yararına oluşmuştur. Bu durumda tarafların ekonomik ve sosyal durumları, kusurun ağırlığı, hakkaniyet kuralları gözetilerek davacı-karşı davalı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. 3- Hakim, taleple bağlı olup fazlaya karar veremez (HMK m.26). Açıklanan sebeplerle bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda usuli kazanılmış hakka aykırı şekilde ve talep aşılarak aylık 200 TL yoksulluk nafakası ile ortak çocuklardan her biri yararına aylık 150'şer tedbir ve aylık 200'er iştirak nafakasına hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-karşı davalı kadın tarafından; erkeğin davasının kabulü, kusur belirlemesi, tazminatların reddi ve nafakaların miktarı yönünden, davalı-karşı davacı erkek tarafından ise; kadının davasının kabulü, kusur belirlemesi, ortak çocuklardan Ecrin'in velayeti, yoksulluk ve iştirak nafakaları yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1-)Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve özellikle taraflara kusur olarak yüklenen "Birbirlerine bağırarak konuştukları” eyleminin evlilik birliği içerisinde önceki dönemlere ilişkin olduğu ve bu vakıadan sonra evlilik birliğinin devam ettiği, bu kusurun taraflarca karşılıklı olarak affedildiğinin, en azından hoşgörü ile karşılandığının kabulü gerektiği ve taraflara kusur olarak yüklenemeyeceğinin anlaşılmasına göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-)Mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen tarafların kusurlu davranışlarına göre boşanmaya sebep olan vakıalarda davalı-karşı davacı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir.

3-)Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanmaya neden olan olaylarda davalı-karşı davacı erkek ağır kusurlu olup, bu kusurlu davranışlar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir. Kadın, boşanma sonucu eşin maddi desteğinden yoksun kalacaktır. Türk Medeni Kanunu'nun 174/1-2. maddesi koşulları kadın yararına oluşmuştur. Bu durumda tarafların ekonomik ve sosyal durumları, kusurun ağırlığı, hakkaniyet kuralları gözetilerek davacı-karşı davalı kadın yararına uygun miktarda maddi (TMK m. 174/1) ve manevi (TMK m. 174/2) tazminata hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.

4-)Mahkemece verilen ilk hükümde kadın yararına aylık 150-TL tedbir ve yoksulluk nafakası, velayeti anneye verilen ortak iki çoçuktan her biri için aylık 100'er TL tedbir ve iştirak nafakasına hükmedilmiş, davacı-karşı davalı kadın tarafından yapılan temyiz itirazında nafakaların miktarı temyiz konusu edilmemiştir. Bozma sonrası verilen ikinci kararda ise; kadın yararına aylık 150 TL tedbir ve aylık 200 TL yoksulluk nafakasına, ortak çocuklardan her biri için aylık 150'şer TL tedbir nafakasına ve aylık 200'er TL iştirak nafakasına hükmedilmiştir. İlk hükümde kadın tarafından tedbir, yoksulluk ve iştirak nafakaları temyiz edilmeyerek nafakaların miktarı yönünden davalı-karşı davacı erkek yararına usulü kazanılmış hak oluşmuştur. Ayrıca dava dilekçesinde kadın kendisi için aylık 150 TL tedbir ve yoksulluk nafakası, ortak çocuklardan herbiri için aylık 100'er TL tedbir ve iştirak nafakası istemiş olup 20.11.2018 tarihli hükümde taleplerin aşıldığı anlaşılmaktadır. Hakim, taleple bağlı olup fazlaya karar veremez (HMK m.26). Açıklanan sebeplerle bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda usuli kazanılmış hakka aykırı şekilde ve talep aşılarak aylık 200 TL yoksulluk nafakası ile ortak çocuklardan her biri yararına aylık 150'şer tedbir ve aylık 200'er iştirak nafakasına hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2., 3. ve 4. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatıranlara geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 10.09.2019 (Salı)

Bir diğer önemli husus nafaka istemi ayrıca bir dava konusu olabilir.  Yargıtay kararlarında da bu husus görülebilmektedir.

Madde 177- Boşanmadan sonra açılacak nafaka davalarında, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

E. 2016/4481

K. 2016/8685

T. 1.6.2016

NAFAKA ARTIRIM DAVASI AÇILMASININ BELLİ BİR ZAMAN GEÇMESİNE BAĞLI TUTULMAMASI ( Tarafların Sosyal ve Ekonomik Durumları Değiştiği Gibi Çocuğun Yaşı ve İhtiyaçlarının da Arttığı - Müşterek Çocuğun Yaşı Eğitim Durumu İhtiyaçları Davacı Anne İle Nafaka Yükümlüsü Babanın Ekonomik Durumu Gözetilerek Hakkaniyet İlkesi de Dikkate Alınarak Uygun Bir Artış Miktarına Hükmedilmesi Gerektiği )

İŞTİRAK NAFAKASININ ARTIRILMASI TALEBİ ( Önceki Dava Tarihi İle Bu Davanın Açıldığı Tarih Arasında 1,5 Yıldan Fazla Süre Geçtiği - Tarafların Sosyal ve Ekonomik Durumları Değiştiği Gibi Çocuğun Yaşı ve İhtiyaçlarının da Arttığı/Müşterek Çocuğun Yaşı Eğitim Durumu İhtiyaçları Davacı Anne İle Nafaka Yükümlüsü Babanın Ekonomik Durumu Gözetilerek Hakkaniyet İlkesi de Dikkate Alınarak Uygun Bir Artış Miktarına Hükmedileceği )

HAKKANİYET İLKESİ ( Nafakanın Artırılması Talebi - Tarafların Sosyal ve Ekonomik Durumları Değiştiği Gibi Çocuğun Yaşı ve İhtiyaçlarının da Arttığı/Müşterek Çocuğun Yaşı Eğitim Durumu İhtiyaçları Davacı Anne İle Nafaka Yükümlüsü Babanın Ekonomik Durumu Gözetilerek Hakkaniyet İlkesi de Dikkate Alınarak Uygun Bir Artış Miktarına Hükmedileceği )

4721/m. 182, 331

ÖZET : Dava, iştirak nafakasının artırılması talebine ilişkindir.

Nafaka artırım davasının açılması belli bir zaman geçmesine bağlı tutulmadığı gibi, her dava açıldığı tarihe göre değerlendirilmelidir. Önceki dava tarihi ile bu davanın açıldığı tarih arasında 1,5 yıldan fazla süre geçmiştir. Bu süre içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları değiştiği gibi, çocuğun yaşı ve ihtiyaçları da doğal olarak artmıştır.

Müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, davacı anne ile nafaka yükümlüsü babanın ekonomik durumu gözetilerek, hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak uygun bir artış miktarına hükmedilmelidir.

DAVA : Taraflar arasındaki iştirak nafakasının artırılması davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı dilekçesinde; müşterek çocuğun 11.sınıf öğrencisi olduğunu, masraflarının arttığını, mevcut nafaka miktarının ihtiyaçları için yeterli olmadığını belirterek; Aile Mahkemesi'nin 2014/58 esas 2014/227 karar sayılı ilamıyla her yıl Üfe oranında artış yapılarak hükmedilen 275,00 TL iştirak nafakasının 400,00 TL'ye artırılmasına ve yıllık ... oranında artış uygulanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı cevap dilekçesinde; davacının dava açma hakkının bulunmadığını, önceki artırım ilamında nafakanın her yıl 12 aylık ÜFE artış oranında artırılmasına karar verildiğini savunarak; davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; önceki nafaka ilamında enflasyon oranında artışa karar verildiği ve tarafların sosyal ekonomik durumlarında olağanüstü değişikliğin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, süresi içerisinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava; iştirak nafakasının artırımı istemine ilişkindir.

Türk Medeni Kanunu'nun 182/2 maddesi gereğince; velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlüdür.

İştirak nafakası takdir edilirken; çocuğun yaşı, ihtiyaçları, okul seviyesi, sosyal çevreye göre yaşam seviyesi, velayet tevdi edilen tarafın ekonomik durumu ile nafaka yükümlüsünün mali gücü birlikte değerlendirilip, hakkaniyete uygun bir nafakaya karar verilmelidir.

Dosya içeriğinden; velayet hakkı annede olan müşterek çocuk 1998 doğumlu ve beyana göre 11. sınıf öğrencisi olduğu; davalının ise, emekli olup, 1.050,00 TL gelirinin ve 1998 model otomobilinin bulunduğu, yeni eşine ait evde yaşadığı anlaşılmıştır.

Nafaka artırım davasının açılması belli bir zaman geçmesine bağlı tutulmadığı gibi, her dava açıldığı tarihe göre değerlendirilmelidir. Önceki dava tarihi ile bu davanın açıldığı tarih arasında 1,5 yıldan fazla süre geçmiştir. Bu süre içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları değiştiği gibi, çocuğun yaşı ve ihtiyaçları da doğal olarak artmıştır.

Tarafların gerçekleşen sosyo-ekonomik durumları, nafakanın niteliği ve müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu ve ihtiyaçları gözetildiğinde; iştirak nafakasında artış yapılması gerekirken, davanın reddine karar verilmesi uygun bulunmamıştır.

O halde, mahkemece yapılacak iş; müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, davacı anne ile nafaka yükümlüsü babanın ekonomik durumu gözetilerek, TMK'nun 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak uygun bir artış miktarına hükmetmek olmalıdır. Yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine dair hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 01.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yoksulluk Nafakasının Kaldırılması veya Sona Ermesi

TMK’nın 176/3. maddesinde de nafakanın kaldırılması veya sona ermesi halleri düzenlenmiştir.

Nafaka alacaklısı lehine nafaka hükmolunan yeniden evlenmesi , taraflardan biri ölmüş ise davaya gerek kalmadan nafaka kendiliğinden sonra erer.

Alacaklı tarafın evli olmaksızın başka birisi ile fiilen evli gibi birlikte yaşaması, haysiyetsiz hayat sürmesi. Yoksulluğunun ortadan kalkması hallerinde ise nafaka borçlusu tarafından dava açılmak sureti ile nafaka kararı kaldırılabilir.

Taraflar  elde olmayan sebeplerden sonraki zamanlarda ekonomik kriz vs. nedenlerle nafaka borçlusunun gelir ve mal varlığında rızası dışında elinde olmayan nedenlerle azalma olmuş. Ve bu azalma sonucunda mevcut nafakayı ödemek nafaka borçlusu için çekilemez hal almış ise bu azalmayla orantılı olarak nafaka miktarı hakkaniyet gereği bir miktar indirilebilir. Nafaka davası uyarlama davasının konusu olabilir.

Nafaka Talebinde Yetkili Mahkeme ve Zamanaşımı Süresi

TMK’nın 177. maddesine göre boşanmadan sonra açılan yoksulluk nafakası davası, nafakanın kaldırılması, indirilmesi gibi davalarda yetkili mahkeme nafaka alacaklısının yerleşim yerindeki aile mahkemesidir.

TMK’nın 178. maddesine göre, boşanma davasından sonra açılacak yoksulluk nafakası davasının, boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içerisinde açılmaması halinde bu dava zamanaşımına uğrar.

Boşanma davası sırasında yoksulluk nafakası istenemeyeceğine ilişkin açıkça beyanda bulunulmuş ise sonradan yoksulluk nafakası istenemez.

...

2. TEDBİR NAFAKASI

A. Boşanma Davası Açılmadan Önce Tedbir Nafakası

TMK m. 197 “Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır.

Burada önemli nokta birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanmalıdır.

T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO. 2005/14028
KARAR NO. 2005/14140
KARAR TARİHİ. 20.12.2005

BOŞANMA DAVASI AÇILMAKSIZIN TEDBİR NAFAKASI İSTEMİNDE BULUNULMASI

1086/m. 95, 236
4721/m. 169

ÖZET : Boşanma davası açılmaksızın davalının evlilik birliği gereklerini yerine getirmediği ileri sürülerek eş ve müşterek küçük çocuk için tedbir nafakası isteminde bulunulmuştur. Ayrıca açılmış işbu davada, nafaka miktarı kamu düzenine ilişkin bir husus olmayıp, hakimin takdir yetkisinin bulunması da anlaşma ile nafaka miktarını belirlemelerine engel değildir. Ayrıca davacının anlaşmaya rağmen bu davayı açıp sürdürmesinde de hukuki yararı vardır. Nitekim davalının kabulünde olan nafakayı ödememesi halinde, elinde mahkemece ilam bulunmayan davacının alacağını tahsil etme imkanı olmayacaktır. O halde davalının nafaka miktarına ilişkin kabulü geçerli olup, mahkemece kabul doğrultusunda hüküm kurulması gerekir.

DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davada, davalının evlilik birliği gereklerini yerine getirmediği ileri sürülerek eş ve müşterek küçük çocuk için toplam 1.100.-YTL tedbir nafakası istenilmiş; mahkemece, ( davalının netice-i talebi kabulüne rağmen ) nafakanın hakim tarafından takdiri gerekeceği; davalının kabul beyanının mahkemeyi bağlayıcı sonuç doğurmayacağı gerekçesiyle istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kural olarak, feragat ve kabul, kati bir hükmün hukuki sonuçlarını hasıl eder ( HUMK md. 95 ). Ayrıca, hakim huzurunda iki taraftan birinin veya vekilinin ikrarı geçerlidir ( HUMK md. 236 ). İstisnalardan biri olarak, Aile Hukukuna ilişkin anlaşmalı boşanma kapsamında tarafların boşanma, velayet ve mali sonuçlar yönünden yaptıkları anlaşma hakim tarafından onaylanmadıkça mahkemeyi bağlayıcı bir sonuç doğurmaz ( TMK md. 166/3 ).

Somut olayda ise, boşanma davası açılmaksızın tedbir nafakası isteminde bulunulmuştur. Ayrıca açılmış işbu davada, nafaka miktarı kamu düzenine ilişkin bir husus olmayıp, hakimin takdir yetkisinin bulunması da anlaşma ile nafaka miktarını belirlemelerine engel değildir. Ayrıca davacının anlaşmaya rağmen bu davayı açıp sürdürmesinde de hukuki yararı vardır. Nitekim davalının kabulünde olan nafakayı ödememesi halinde, elinde mahkemece ilam bulunmayan davacının alacağını tahsil etme imkanı olmayacaktır. O halde davalının nafaka miktarına ilişkin kabulü geçerli olup, mahkemece kabul doğrultusunda hüküm kurulması gerekirken yasal olmayan gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması isabetli görülmemiştir.

SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 20.12.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

b. Boşanma Davası Açıldıktan Sonra Tedbir Nafakası

TMK’nın 169 maddelerinde düzenlenmiştir.

Türk Medeni Kanunu Madde 169

Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri resen alır.

Boşanma veya ayrılık davasının açılması karı , kocanın birbirlerine karşı bakım yükümlülüklerin sona ermesi anlamına gelmez. Eş diğer eşe dava ettiği sürece ödediği nafaka tedbir nafakasıdır. Bu karar, mahkeme tarafından, ara karar olarak verilir

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2017/2-1891

K. 2018/1577

T. 25.10.2018

BOŞANMA ( Erkeğin Gelirinin Bulunmamasının Kadının Çalışıyor Olması veya Kusurlu Olmasının Kadın Yararına Tedbir Nafakası Hükmedilmesine Engel Teşkil Eden Vakıalar Olmadığı )

TEDBİR NAFAKASI ( Boşanma - Kadının Tam Kusurlu Olduğu Gerekçesiyle Erkeğin Davasının Kabulüyle Tarafların Boşanmalarına Kadının Davasının İse Reddine Karar Verildiği/Kararın Sadece "Tedbir Nafakasına" Dair Olarak Bozulduğu ve Erkeğin Gelirinin Bulunmamasının Kadının Çalışıyor Olması veya Kusur Durumunun Kadın Yararına Tedbir Nafakası Hükmedilmesine Engel Teşkil Eden Vakıalar Olmayacağı )

ERKEĞİN GELİRİNİN BULUNMAMASININ KADININ ÇALIŞIYOR OLMASI VEYA TAM KUSURLU OLMASININ KADIN YARARINA TEDBİR NAFAKASI HÜKMEDİLMESİNE ENGEL TEŞKİL ETMEYECEĞİ ( Davacı Karşı Davalı Erkeğin Boşanmaya Yol Açan Olaylarda Bir Kusurunun Bulunmadığı Davalı Karşı Davacı Kadının İse Başkası İle Aşk ve Gönül İlişkisi İçerisine Girdiği Bu Sebeple Tam Kusurlu Olduğu Gerekçesiyle Erkeğin Davasının Kabulüyle Boşanmalarına Karar Verildiği/Kadın Yararına Tedbir Nafakasına Hükmedileceği )

4721/m.166,174

ÖZET : Tarafların 20.02.2011 tarihinde evlendikleri, aralarındaki anlaşmazlıklar sebebiyle karşılıklı olarak boşanma davası açtıkları anlaşılmaktadır. Mahkemece 23.11.2011 tarihli ara karar ile davalı-karşı davacı kadın yararına 500,00 TL tedbir nafakasına hükmedilmiş ise de akabinde 19.12.2011 tarihli ara karar ile "kocanın işsiz olduğu, hiç bir gelirinin bulunmadığı" belirtilmek suretiyle sözü edilen tarih itibariyle tedbir nafakasının geçici olarak durdurulmasına karar verilmiştir. Nihai yargılama sonunda ise davacı-karşı davalı erkeğin boşanmaya yol açan olaylarda bir kusurunun bulunmadığı, davalı-karşı davacı kadının ise başkası ile aşk ve gönül ilişkisi içerisine girdiği, bu sebeple tam kusurlu olduğu gerekçesiyle, erkeğin davasının kabulüyle tarafların boşanmalarına, kadının davasının ise reddine karar verilmiştir. Kararın temyizi üzerine Özel Dairece yapılan incelemede; mahkemenin boşanma ve kusur belirlemesine dair gerekçesi onanmak suretiyle kesinleşmiş, karar sadece "tedbir nafakasına" dair olarak bozulmuştur. Mahkemenin direnme gerekçesinin aksine erkeğin gelirinin bulunmaması, kadının çalışıyor olması veya kusur durumu kadın yararına tedbir nafakası hükmedilmesine engel teşkil eden vakıalar değildir.

DAVA : Taraflar arasındaki karşılıklı “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 4. Aile Mahkemesince "davacı-karşı davalı erkeğin davasının kabulüne, davalı-karşı davacı kadının davasının reddine" dair verilen 21.09.2012 tarihli ve 2011/1096 E., 2012/1186 K. sayılı karar davalı - karşı davacı (kadın) vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 12.11.2013 tarihli ve 2013/1834 E., 2013/26011 K. sayılı kararı ile:

"...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-)Yerel mahkeme tarafından davalı-karşı davacı kadın yararına 23.11.2011 tarihli ara kararı ile aylık 500 TL. tedbir nafakası takdir edilmiş, ancak mahkemece 19.12.2011 tarihli ara kararı ile davacı-karşı davalı kocanın işsiz olması ve hiçbir gelirinin bulunmadığı gerekçesiyle bu tarihten geçerli olarak tedbir nafakasının durdurulmasına karar verilmiştir. Davacı-karşı davalı kocanın işsiz olması ve gelirinin bulunmaması hükmedilen tedbir nafakasının tamamıyla kaldırılmasını gerektirmez. Bu durum ancak daha önce takdir edilen nafakanın indirilmesi için bir gerekçe olabilir. Bu durumda yargılama sırasında geçim için ihtiyaçları devam eden davalı-davacı kadın yararına Türk Medeni Kanunun 169. maddesi gereğince 19.12.2011 tarihinden geçerli olmak üzere tedbir nafakasına hükmedilmemesi doğru görülmemiştir..."

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Asıl ve karşı dava, Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 166/1. maddesi uyarınca açılan evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı boşanma isteklerine ilişkindir.

Davacı-karşı davalı (erkek) vekili, davalının müvekkiline güleryüz göstermediğini, tüm vaktini internette geçirdiğini, hakaret ettiğini, sadakatsiz davranışlar içine girdiğini, bu sebeple evlilik birliğinin sarsıldığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, kararın kesinleşmesinden itibaren 25.000,00 TL maddi tazminat ile 50.000,00 TL manevi tazminatın faiz ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı-karşı davacı (kadın) vekili, erkek eşin birlik görevlerini yerine getirmediğini, her tartışmada müvekkilini evden kovduğunu, en son davacının agresifliğinden korkan müvekkilinin annesine sığındığını, bir süre sonra evin eşyalarının satıldığını öğrendiğini ileri sürerek boşanmalarına karar verilmesini ve müvekkili yararına 50.000,00 TL maddi tazminat ile 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece, boşanmaya sebep olaylarda erkek yönünden ispatlanmış bir kusur bulunmadığı, kadının ise evlilik birliğinin kutsallığı ile bağdaşmayacak şekilde üçüncü bir kişi ile aşk ve gönül ilişkisi içerisinde olduğu gerekçesiyle davalı-karşı davacı kadının davasının reddine, davacı-karşı davalı (erkeğin) boşanma davasının kabulüne, erkek yararına 5.000,00 TL maddi tazminat (TMK m.174/1) ve 5.000,00 TL (TMK m.174/2) manevi tazminata karar verilmiş, kadının maddi ve manevi tazminat talepleri ise reddedilmiştir.

Davalı-karşı davacı (kadın) vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarda başlık kısmında açıklanan gerekçe ile tedbir nafakası yönünden bozulmuştur.

Mahkemece, davacı-karşı davalı erkeğin çalışmadığı, sabit bir gelirinin olmadığı, kadının da dava tarihinde çalışmadığı, bozmadan sonraki taraf anlatımına göre bir süre işe girip tekrar çıktığı, kadının duruşmada gözlenen görüntü ve yapısı itibariyle çalışıp kazanç elde edebilecek görüntüsü olduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı-karşı davacı (kadın) vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı-karşı davacı kadın yararına ara kararla hükmedilen tedbir nafakasının kaldırılması koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “Geçici önlemler” başlıklı 169. maddesi:

“Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına dair geçici önlemleri re'sen alır.” hükmünü içermektedir.

Bu madde, yasal gerekçesinde de işaret olunduğu üzere, yürürlükten kaldırılan 743 Sayılı Medeni Kanunu'nun 137. maddesinin sadeleştirilmiş şekli olup, mahiyeti itibariyle herhangi bir değişikliğe uğramamıştır. Böylece, öteden beri uygulanagelen bu hükme göre hâkimin, bu konuda bir talebin varlığını aramaksızın, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, mallarının yönetimine dair geçici önlemleri resen alması gerekir.

Bu geçici önlemlerden birisi de tedbir nafakasıdır.

Tedbir nafakası, talebe bağlı olmaksızın (resen) takdir edilir ve geçici bir önlem olarak davanın başından itibaren karar kesinleşene kadar hüküm altına alınır.

Dolayısıyla tedbir nafakası takdirine dair kararın, davanın açıldığı tarih itibariyle tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına dair araştırma sonuçlarının dosyaya gelişini takiben hemen verilmesi gerekir.

Boşanma ve ayrılık davalarında, tarafların kusur durumu hiçbir şekilde tedbir nafakasının takdirine etkili bir unsur değildir. Kusurlu eş yararına dahi, bu tedbirlerin alınması mümkündür. Yine, her iki tarafın da gelirinin bulunması tedbir nafakası verilmesini engelleyici bir hâl değildir. Ancak eşlerin ekonomik güçlerinin birbirine yakın olması durumu söz konusu ise bu durumda geçici tedbir nafakası verme zorunluluğunun ortadan kalkacağı söylenebilir.

Ayrıca belirtilmelidir ki, Yargıtay içtihatları ile bir başkası ile evlilik dışı birliktelik yaşayan eşe tedbir nafakası verilmeyeceği hususu benimsenmiştir.

TMK'nın 169. maddesi uyarınca takdir edilen tedbir nafakası, açılan boşanma davası kapsamında alınan geçici nitelikteki bir önlem olarak hâkim tarafından yargılama sırasında kaldırılmadığı takdirde boşanma davasında verilen kararın kesinleşmesi ile kendiliğinden sona erer.

Bu ilkeler kapsamında somut olay değerlendirildiğinde, tarafların 20.02.2011 tarihinde evlendikleri, aralarındaki anlaşmazlıklar sebebiyle karşılıklı olarak boşanma davası açtıkları anlaşılmaktadır. Mahkemece 23.11.2011 tarihli ara karar ile davalı-karşı davacı kadın yararına 500,00 TL tedbir nafakasına hükmedilmiş ise de akabinde 19.12.2011 tarihli ara karar ile "kocanın işsiz olduğu, hiç bir gelirinin bulunmadığı" belirtilmek suretiyle sözü edilen tarih itibariyle tedbir nafakasının geçici olarak durdurulmasına karar verilmiştir. Nihai yargılama sonunda ise davacı-karşı davalı erkeğin boşanmaya yol açan olaylarda bir kusurunun bulunmadığı, davalı-karşı davacı kadının ise başkası ile aşk ve gönül ilişkisi içerisine girdiği, bu sebeple tam kusurlu olduğu gerekçesiyle, erkeğin davasının kabulüyle tarafların boşanmalarına, kadının davasının ise reddine karar verilmiştir. Kararın temyizi üzerine Özel Dairece yapılan incelemede; mahkemenin boşanma ve kusur belirlemesine dair gerekçesi onanmak suretiyle kesinleşmiş, karar sadece "tedbir nafakasına" dair olarak bozulmuştur. Yukarıda da açıklandığı üzere mahkemenin direnme gerekçesinin aksine erkeğin gelirinin bulunmaması, kadının çalışıyor olması veya kusur durumu kadın yararına tedbir nafakası hükmedilmesine engel teşkil eden vakıalar değildir.

Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı-karşı davacı (kadın) vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren on beş günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.10.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/5085
K. 2003/6191
T. 28.4.2003

TAKİBE İTİRAZ ( Boşanma Davasında Ara Kararı İle Verilen Tedbir Nafakasına İlişkin Alacak - İcra İnkar Tazminatına Hükmedilmesi Gereği/Likit Olduğu )

NAFAKANIN LİKİT ALACAK NİTELİĞİ ( Boşanma Davasında Ara Kararı İle Verilen Tedbir Nafakası - Takibe İtiraz/İcra İnkar Tazminatına Hükmedilmesi Gereği )

İCRA İNKAR TAZMİNATI ( Boşanma Davasında Ara Kararı İle Verilen Tedbir Nafakasına İlişkin Takibe İtiraz - Hükmedilmesi Gereği/Likit Olduğu )

2004/m.67

ÖZET : Alacak boşanma davası sırasında ara kararı ile verilen tedbir nafakasına ilişkin olup, likittir. Borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesine rağmen icra inkâr tazminatına hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm icra inkar tazminatı ve vekalet ücreti yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1-Alacak boşanma davası sırasında ara kararı ile verilen aylık 150.000.000 Tl. tedbir nafakasına ilişkin olup, likittir. Borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesine rağmen icra inkâr tazminatına hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.

2-Reddedilen kısım 45.000.000 Tl.’dir. Bu miktar üzerinden davalı için avukatlık ücretine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır.

SONUÇ : Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen 1. ve 2.bentlerde yazılı sebeplerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 28.04.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Tedbirlerin Değişen Şartlarda Uyarlanması İlkesi

TMK m.200 “Koşullar değiştiğinde hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine kararında gerekli değişikliği yapar veya sebebi sona ermişse alınan önlemi kaldırır.”

Önemli ve sürekli bir değişiklik olduğunda eşin birinin başvurusu üzerine nafakanın miktarı uyarlanabilir.

Dolar kurunun aşırı yükselmesi , doğal afetler ,  bu durumlara örnek gösterebilir.

...

3. İŞTİRAK NAFAKASI

TMK’nın 182  maddesinde düzenlenmiştir.

İştirak nafakası, velayeti kendisine verilmeyen eş tarafından ödenmek üzere, ergin olmayan çocuk lehine herhangi bir talep olmaksızın da hakim tarafından hükmedilebilen nafaka türüdür. Bu nafaka türünde eşlerin kusur durumunun hiçbir önemi yoktur. Bu nafaka türündeki amaç; ergin olmayan çocuğun yetiştirilmesi, sağlık, barınma, eğitim vs. giderlerine velayet kendisine verilmeyen eşin mali gücü oranında katılmasını sağlamaktır.

Bu nafaka çeşidi müşterek küçük çocuğa ait bir hak olup, boşanma davası sırasında velayet kendisine verilen anne veya baba iştirak nafakası talebinde bulunamayacağını beyan etmiş olsa bile. Velayet kendisine verilen eş, boşanmanın kesinleşmesinden hemen sonra iştirak nafakası talebinde bulunabilir. Zira boşanma davasındaki beyan çocuğa bağlamaz. Çocuğun bu hakkından vazgeçilemez.

Evlilik dışı ilişkiden doğan çocuğa bakan ana, babadan iştirak nafakası talebinde bulunabilir.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2006/2-558

K. 2006/568

T. 20.9.2006

MANEVİ TAZMİNAT ( İmam Nikahı İle Evlenen Kadının Talebi Haksız Fiilden Kaynaklanmakta Olup BK. Md. 49'a Göre İstenildiği - Çocuk İçin Açılan İştirak Nafakası Davasıyla Birlikte Aile Mahkemesinde Değil Genel Hukuk Mahkemesinde Görüleceği )

İMAM NİKAHI İLE EVLENEN KADININ MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Çocuk İçin Açılan İştirak Nafakası Davasıyla Birlikte Aile Mahkemesinde Değil Genel Hukuk Mahkemesinde Görüleceği - Talep Haksız Fiilden Kaynaklanmakta Olup BK. Md. 49'a Göre İstenildiği )

GÖREV ( İmam Nikahı İle Evlenen Kadının Manevi Tazminat Talebi Haksız Fiilden Kaynaklanmakta Olup BK. Md. 49'a Göre İstenildiği - Çocuk İçin Açılan İştirak Nafakası Davasıyla Birlikte Aile Mahkemesinde Değil Genel Hukuk Mahkemesinde Görüleceği )

EVLİLİK DIŞI ÇOCUK İÇİN AÇILAN İŞTİRAK NAFAKASI DAVASINDA MANEVİ TAZMİNAT DA İSTENİLMESİ ( İmam Nikahı İle Evlenen Kadının Talebi Haksız Fiilden Kaynaklanmakta Olup BK. Md. 49'a Göre İstenildiği - Aile Mahkemesinde Değil Genel Hukuk Mahkemesinde Görüleceği )

818/m. 49

1086/m. 7

ÖZET : Davacı vekili, davalının bundan 5 yıl önce evli ve dört çocuklu olduğunu söylemeden davacı ile imam nikahıyla evlendiğini, 2001 yılında bir çocukları olduğunu, davalının davacıyı yıllarca kandırdığını, davacının ailesi ve arkadaşlarının yanında küçük düştüğünü ve sosyal çöküntüye uğradığını, çocuk sahibi olması nedeniyle de evlenme şansının azaldığını bu nedenle manevi maddi tazminat ve müşterek çocuk için nafaka talep ve dava etmiştir.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında kendiliğinden ( resen ) dikkate alınması gerekir. Mahkemenin kendi kararında da belirtildiği gibi manevi tazminat talebi haksız fiilden kaynaklanmakta olup Borçlar Kanunu 49. maddeye göre istenilmiştir.

O halde manevi tazminat talebi hakkında karar verecek mahkeme, Aile Mahkemesi değil genel hukuk mahkemeleridir.

DAVA : Taraflar arasındaki "boşanma ve iştirak nafakası" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Küçükçekmece 1.Aile Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 03.05.2005 gün ve 2003/398 E- 654 K.sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 28.11.2005 gün ve 2005/14182-16353 sayılı ilamı ile;

( ... Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delilerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delilerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

Dava, 22.7.2003 tarihinde açılmıştır. Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan babalık davaları, bu kanun hükümlerine göre karara bağlanacaktır. ( 4722 s. K.nun md.10 ) Türk Medeni Kanunu düzenlemelerinde manevi tazminat düzenlenmemiştir. Bu yön gözetilmeden manevi tazminat talebinin reddi yerine yazılı şekilde kabulü bozmayı erektirmiştir... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, maddi-manevi tazminat ve iştirak nafakası istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davalının bundan 5 yıl önce evli ve dört çocuklu olduğunu söylemeden davacı ile imam nikahıyla evlendiğini, 2001 yılında bir çocukları olduğunu, davalının davacıyı yıllarca kandırdığını, davacının ailesi ve arkadaşlarının yanında küçük düştüğünü ve sosyal çöküntüye uğradığını, çocuk sahibi olması nedeniyle de evlenme şansının azaldığını bu nedenle 5.000.000.000 TL.manevi, TMK.nun 304. maddesi uyarınca 300.000.000 TL.maddi tazminat ve müşterek çocuk için 300.000.000 TL. nafakanın davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.

Yerel mahkemenin, davacı kadının istediği manevi tazminat, taraflar arasında evlilik birliği bulunmadığından, haksız fiil nedeni ile manevi tazminat istemi olup, genel Hukuk Mahkemelerinin görevi içerisinde ise de, mahkememiz Asliye Mahkemesi seviyesinde olduğu gibi, iştirak nafakası yönünden mahkememiz yetkili olduğundan, manevi tazminat istemi hususunda dosyanın tefriki ve görevsizlik kararı ile dosyanın genel hukuk mahkemesine gönderilmesi usul ekonomisine uygun görülmediği gerekçesi ile manevi tazminat ve iştirak nafakası yönünden davanın kısmen kabulüne, maddi tazminat talebi davacı vekili tarafından atiye terk edildiğinden, bu tazminat yönünden karar verilmesine yer olmadığına yönelik hüküm Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle manevi tazminat talebi yönünden bozulmuş, yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında kendiliğinden ( resen ) dikkate alınması gerekir. Mahkemenin kendi kararında da belirtildiği gibi manevi tazminat talebi haksız fiilden kaynaklanmakta olup Borçlar Kanunu 49. maddeye göre istenilmiştir. Davacının iştirak nafakası talebi kesinleşmiştir.

O halde manevi tazminat talebi hakkında karar verecek mahkeme, Aile Mahkemesi değil genel hukuk mahkemeleridir. Bu nedenle işin esasına yönelik inceleme yapılmamıştır.

Yerel mahkemenin direnme kararının açıklanan bu gerekçe ile Bozulması gerekir.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden direnme kararının bu gerekçelerle HUMK.nun 429. maddesi gereğince GÖREV YÖNÜNDEN BOZULMASINA, bozma nedenine göre şimdilik sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek olmadığına, 20.09.2006 gününde, oyçokluğuyla karar verildi.

Boşanma ve iştirak

Boşanmamış olma , kendisine velayet verilmemiş olan ana babanın çocuğun bakım masraflarına katılma yükümlülüğüne son vermez. Velayeti elinde bulunduran ana baba bakım masraflarını üstlense de diğer eş de bakım masraflarına gücü oranında katılmak zorundadır.

İştirak nafakası çocuk ergin olmasına rağmen eğitimi devam ediyorsa eğitimi tamamlanıncaya kadar devam eder.

Boşanmadan sonra iştirak nafakası talep edilmesi, nafaka artırım talebinde bulunulması halinde yetkili mahkeme TMK’nın 177. maddesine göre nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesidir.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

E. 2018/7231

K. 2019/742

T. 6.2.2019

BOŞANMADAN KAYNAKLANAN TAZMİNAT İSTEMİ ( Öncelikle İştirak Nafakası Yükümlüsü Olan Davalı Babadan Nafakanın Talep Edileceği - Eğer Davalı Babanın Sosyal ve Ekonomik Durumu Elverişli Değilse Ancak Bu Durumda Mirasçılıktaki Sıra Göz Önünde Tutularak Diğer Davalı Dededen Nafaka Talebinde Bulunulabileceği Kabul Edilmesi Gerektiği )

DAVALI BABANIN SOSYAL VE EKONOMİK DURUMUNUN ELVERİŞLİ OLMADIĞI KANAATİNE VARILMASI ( Davalı Dedenin Yargılama Sırasında Vefat Ettiği Ve Mirasçısının Davaya Dahil Edildiği - Davalı Dedenin Nafaka Yükümlülüğüne Başvurulacak Olursa Küçüğün Aynı Zamanda Amcası da Olan Davalının Bu Aşamada Ancak Dedenin Öldüğü Tarihe Kadarki Dedenin Sorumlu Tutulabileceği Bir Nafaka Var İse Bu Nafakadan Mirasçı Olması Sıfatıyla Sorumlu Olabileceği )

DEDENİN ÖLÜMÜ NEDENİYLE AMCANIN NAFAKA SORUMLULUĞU ( Küçüğün Aynı Zamanda Amcası da Olan Davalının Bu Aşamada Ancak Dedenin Öldüğü Tarihe Kadar ki Dedenin Sorumlu Tutulabileceği Bir Nafaka Var İse Bu Nafakadan Mirasçı Olması Sıfatıyla Sorumlu Olabileceği - Onun Dışında Henüz Baba ve Dedenin Nafaka Yükümlülükleri Tartışılmadan Amca Aleyhine Nafakaya Hükmedilmesinin Hatalı Olduğu/Açıklanan Nedenlerle Kararın Bozulması Gerektiği )

4721/m. 182, 327, 364, 365

ÖZET : Dava, boşanmadan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Olayda, öncelikle iştirak nafakası yükümlüsü olan davalı babadan nafakanın talep edilmesi, eğer davalı babanın sosyal ve ekonomik durumu elverişli değilse ancak bu durumda; mirasçılıktaki sıra göz önünde tutularak diğer davalı dededen nafaka talebinde bulunulabileceği kabul edilmelidir.

Davalı babanın sosyal ve ekonomik durumunun elverişli olmadığı kanaatine varılır da davalı dedenin nafaka yükümlülüğüne başvurulacak olursa; davalı dedenin yargılama sırasında vefat ettiği ve mirasçısının davaya dahil edildiği düşünüldüğünde; küçüğün aynı zamanda amcası da olan davalının bu aşamada olsa olsa ancak; dedenin öldüğü tarihe kadar ki, dedenin sorumlu tutulabileceği bir nafaka var ise bu nafakadan mirasçı olması sıfatıyla sorumlu olabileceği onun dışında henüz baba ve dedenin nafaka yükümlülükleri tartışılmadan amca aleyhine nafakaya hükmedilmesi hatalıdır. Açıklanan nedenlerle kararın bozulması gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki nafaka davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın davalı ... yönünden feragat nedeniyle reddine, davalı ve mirasçısı yönünden kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde dahili davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı; küçüğün annesi olduğunu, davalı ile 12.12.2008 tarihinde kesinleşen karar ile boşandıklarını, boşanma davası sırasında karşılıklı dava ve tazminatlardan vazgeçtiklerini, ancak müşterek çocuğun otizm rahatsızlığı olup, özel bakım ve tedavi gerektiğini, tedavisi, okul masrafları, bakıcı gideri olmak üzere aylık ortalama 7.000 TL masrafı olduğunu, diğer davalının davalının babası olup ekonomik durumlarının çok iyi olduğunu, davalının Gürcistanlı bir kız ile evlendiğini, kendisinin de ikinci evliliğini yaptığını ve dokuz aylık bir bebeği olup boşanma davasının derdest olduğunu fakat nafaka almadığını iddia ederek, müşterek çocuk lehine aylık 5.000TL iştirak nafakasının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.

Davalıya vesayeten, kendisine asaleten ...; öncelikle davaya husumet yönünden itiraz ettiklerini, davalı ...'ın vesayet altında olduğunu, vesayeti altındaki kısıtlının mal varlığını mahkemenin izni olmadan kullanamayacağını, kısıtlının şizofren hastası olduğunu, birlikte yaptıkları işi davacıya bıraktığını, tüm malvarlığını davacının üstüne geçirdiğini, vasi olan davalının ise emekli olup, mal varlığı olarak sadece evinin olduğunu, müşterek çocuğun otizim hastası olduğu iddiasının doğru olmadığını, davacının bu davayı intikam amacı ile açtığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece; iştirak nafakası yükümlüsü olan davalının kısıtlandığı, bu kişi hakkında açılan davada vasi olan kişinin kanuni temsilci olarak gösterilmesi ve dava ile ilgili tebligatların bu sıfatla ilgiliye karşı yapılması gerektiği, davanın ise kısıtlı nafaka yükümlüsü ve vasinin davalı olarak gösterilmesi suretiyle açıldığı, bu nedenle davalıların pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, hükmün davacı tarafça temyizi üzerine; Dairemizin 22.12.2014 tarih 2014/20406 E. - 17028 K. sayılı ilamı ile; “ Somut olayda; birinci davalı olarak küçüğün babası olan kısıtlı...'in gösterildiği, kanuni temsilcisi olarak da vasisi olan ...'ın adı, soyadı ve adresinin yazıldığı, ikinci davalı olarak ise küçüğün dedesi olanın gösterildiği, diğer bir anlatımla, davanın TMK.nun 328.maddesi uyarınca davalı ...'e, TMK.nun 365.maddesi uyarınca ise davalı ...'a yöneltildiği, bu durumda davalı tarafın husumet itirazının yerinde olmadığı, mahkemece; davada husumetin doğru kişilere yöneltildiği gözetilerek işin esasına girilmesi gerektiğinde” bahisle bozma kararı verilmiştir.

Mahkemece bozma ilamına uyma kararı verilerek yeniden yapılan yargılama neticesinde; davacının iştirak nafakasına ilişkin davalı ... hakkında açmış olduğu davanın feragat nedeni ile reddine, yardım nafakasına ilişkin davalı ... ve mirasçısı ... aleyhine açmış olduğu davanın kısmen kabul kısmen reddine, dava tarihinden geçerli olmak ve daha evvel belirlenmiş olan tedbir nafakası ile tahsilde tekerrür etmemek kaydı ile aylık takdiren 400 TL yardım nafakasının dahili davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm; dahili davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.

Dairemizin 22.12.2014 tarih 2014/20406 E. - 17028 K. sayılı ilamında vurgulandığı üzere dava; davalı baba aleyhine açılmış iştirak nafakası ile TMK.nun 365.maddesi uyarınca diğer davalı dede aleyhine açılmış yardım nafakası isteminden ibarettir.

TMK'nun 182/2 maddesinde; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır.

TMK'nun 364. maddesine göre; “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür. Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır. Eş ile ana ve babanın bakım borçlarına ilişkin hükümler saklıdır.”

TMK'nun 365. maddesine göre de; “Nafaka davası, mirasçılıktaki sıra göz önünde tutularak açılır. Dava, davacının geçinmesi için gerekli ve karşı tarafın malî gücüne uygun bir yardım isteminden ibarettir. Nafakanın, yükümlülerin bir veya bir kaçından istenmesi hakkaniyete aykırıysa hâkim, onların nafaka yükümlülüğünü azaltabilir veya kaldırabilir... Hâkim, istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir...”

Temyize konu davada; davalılardan baba... kısıtlı olup diğer davalı onun babası ve aynı zamanda vasisidir. Yargılama sırasında davalı ... ... vefat etmiş, mirasçısı olan ... davaya dahil edilmiş, bunun yanında ... diğer davalı...'in de vasisi olarak atanmıştır. Yine yargılama devam ederken davacı tarafça davalılardan... aleyhine açılan davadan feragat edildiği, dahili davalı ...'ın küçüğün amcası olup kanunen yardım nafakası ile yükümlü olduğu iddia edilerek davanın dahili davalı amca açısından yardım nafakası olarak devam etmesini istedikleri belirtilmiş, mahkemece de; aylık 400 TL yardım nafakasının dahili davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

TKM'nun 327. maddesine göre; çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır. Yine yukarıda ki kanun hükümleri uyarınca nafaka davası mirasçılıktaki sıra göz önünde tutularak açılır.

Tüm bu açıklamalar ışığında, somut olay incelendiğinde; öncelikle iştirak nafakası yükümlüsü olan davalı babadan nafakanın talep edilmesi, eğer davalı babanın sosyal ve ekonomik durumu elverişli değilse ancak bu durumda; mirasçılıktaki sıra göz önünde tutularak diğer davalı dededen nafaka talebinde bulunulabileceği kabul edilmelidir.

Bunun yanında; şayet davalı babanın sosyal ve ekonomik durumunun elverişli olmadığı kanaatine varılır da davalı dedenin nafaka yükümlülüğüne başvurulacak olursa; davalı dede ...... ...'ın yargılama sırasında vefat ettiği ve mirasçısı ...'ın davaya dahil edildiği düşünüldüğünde; küçüğün aynı zamanda amcası da olan davalının bu aşamada olsa olsa ancak; dedenin öldüğü tarihe kadarki, dedenin sorumlu tutulabileceği bir nafaka var ise bu nafakadan mirasçı olması sıfatıyla sorumlu olabileceği onun dışında henüz baba ve dedenin nafaka yükümlülükleri tartışılmadan amca aleyhine nafakaya hükmedilmesi doğru değildir.

O halde mahkemece; yukarıdaki açıklamalara dikkat edilmeden, yanılgılı değerlendirme ve yazılı gerekçe ile hüküm kurulmuş olası doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince temyiz eden davalı ... yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 Sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 Sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.02.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

REŞİT OLAN ÇOCUĞUN İŞTİRAK NAFAKASI AYRICA BİR DAVA VE MAHKEME KARARINA GEREK OLMAKSIZIN ORTADAN KALKAR

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davacı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Tarafların müşterek çocuğu ..... 19.09.1995 doğumludur. Dava tarihinden önce ergin olmuştur. Mahkemece, bu çocuk için "eğitimine devam ettiği" gerekçe gösterilerek davacı babanın iştirak nafakasının kaldırılması talebi reddedilmiş, dava tarihinden itibaren 300 TL nafakaya hükmedilmiştir. Velayet kendisine verilmeyen eşin çocuğun bakım ve eğitim giderlerine katılma zorunluluğu çocuğun ergin olmasıyla kendiliğinden sona erer (TMK m. 335, 328/1). Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve babanın, eğitim sona erinceye kadar çocuğa bakım yükümlülüğü (TMK m. 328/2), ergin olan çocuk tarafından açılmış bir nafaka davası varsa dikkate alınır. Ergin olan çocuk tarafından, ana ve babanın açıklanan yükümlülüğüne dayanılarak açılmış bir nafaka davası bulunmamaktadır. Müşterek çocuk .... dava tarihinde reşit olduğundan iştirak nafakası ayrıca bir mahkeme kararına gerek olmaksızın kendiliğinden ortadan kalkmıştır.Bu sonucun ayrıca dava konusu yapılmasında davacının hukuki yararı bulunmadığından iştirak nafakasının kaldırılması talebinin reddine ilişkin karar sonucu itibariyle doğru olup, buna karşılık müşterek çocuğun halen eğitimine devam ettiği gerekçe gösterilmek suretiyle "iştirak nafakası olarak verilmekte olan 300 TL nafakanın dava tarihinden itibaren davacıdan alınıp davalı ...'e verilmesine" şeklinde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 17.02.2016

...

4. YARDIM NAFAKASI

TMK’nın 364 ve 365 maddelerinde düzenlenmiştir. ,

Yardım Nafakası ancak ve ancak

Birlikte yaşayıp yaşamamalarına bakmaksızın kan hısımlarının birbirlerine yardım etme yükümlülüklerini korumak için düzenlenmiştir.

Yardım nafakası, yoksulluğa düşecek alt soy, üst soy ve kardeşlere talep halinde dava tarihinden itibaren bağlanan nafaka türüdür.

Şartları

a. Talep edilmediği takdirde yoksulluğa düşmek

b. Üst soy -altsoy kan hısmı veya kardeş olmak

c. Evlat edinen ve evlat edinilen arasında da doğabilir.

d. Büyükbaba ve torun arasında da bu ilişki kurulabilir.

e. Yaşaması ve geçimi için zorunlu vasıtları temin edememelidir.

f. Hiçbir geliri ve serveti olmayan birinden nafaka  istenemez.

TMK 365’ göre

Nafaka davası, mirasçılıktaki sıra göz önünde tutularak açılır.

Dava, davacının geçinmesi için gerekli ve karşı tarafın mali gücüne uygun bir yardım isteminden ibarettir.

Nafakanın, yükümlülerin bir veya bir kaçından istenmesi hakkaniyete aykırıysa hakim, onların nafaka yükümlülüğünü azaltabilir veya kaldırabilir.

Dava, nafaka alacaklısına bakmakta olan resmi veya kamuya yararlı kurumlar tarafından da açılabilir.

Hakim, istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.

Yetkili mahkeme, taraflardan birinin yerleşim yeri mahkemesidir.

Aynı sırada birden çok nafaka yükümlüsü varsa ödenecek nafaka güçleri oranında paylaştırılır.

Yardım nafakasının miktarı ise nafakasının borçlusunun ödeme gücüyle alakalıdır.

Yardım nafakasının ödenmesinde altsoy- üstsoy ilişkisi ile kardeş ilişkisi arasında fark vardır.

Altsoy üstsoy hısımlarında ödeme gücünün bulunması yeterliyken kardeş hısımlar ise refah içinde bulunmalarına bağlıdır.

Kardeşlerin birbirine karşı kural olarak bakım görevi yoktur. Ancak, bir kardeşin diğer kardeşe eylemli ve düzenli olarak yardım etmesi halinde, bu kardeş diğerinin desteği sayılır.
TMK'nın 364. maddesi hükmüne göre, herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan kardeşlerine nafaka vermekle yükümlü olup, desteğin refah içinde olması ve destek tazminatı talep eden kardeşin de yardım edilmediğinde yoksulluğa düşeceğinin ispat edilmesi durumunda kardeş destek tazminatı talep edebilir.( 17. Hukuk Dairesi 2017/3885 E. , 2019/10085 K.)

T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/17987
K. 2012/22454
T. 1.11.2012

YARDIM NAFAKASI İSTEMİ (Aile Bireylerini Yoksulluk ve Düşkünlükten Kurtarmaya İlişkin Bir Nevi Sosyal Yardımlaşma Olup Ahlak Kuralları ile Geleneklerin Zorunlu Kıldığı Bir Ödev Olduğu )

ALT VEYA ÜST SOYUN YOKSULLUĞA DÜŞECEK OLMASI (Yardım Nafakası İstemi - Davacı Asgari Ücret Düzeyinde Maaşla Çalışmakta Davalı ise Emekli Maaşı Almakta Olduğundan Davacının Nafakadan Yararlanmasına Olanak Bulunmadığı )

DAVACININ ASGARİ ÜCRETLE ÇALIŞMASI (Davalı ise Emekli Maaşı Almakta Olduğundan Davacının Nafakadan Yararlanmasına Olanak Bulunmadığı - Yardım Nafakası İstemi )

4721/m.328,364

ÖZET : Dava, yardım nafakası istemidir. Yardım nafakası, aile bireylerini yoksulluk ve düşkünlükten kurtarmaya ilişkin bir nevi sosyal yardımlaşma olup ahlak kuralları ile geleneklerin zorunlu kıldığı bir ödevdir. Somut olayda, davacı her ne kadar açıköğretim fakültesinde eğitimine devam ediyor ise de aynı zamanda asgari ücret düzeyinde maaşla çalışmakta, davalı ise emekli maaşı almaktadır. Bu durumda davacının yardım nafakasından yararlanmasına olanak bulunmamaktadır. Davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasında görülen yardım nafakası davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili dava dilekçesi ile; davacının açıköğretim fakültesinde üniversite tahsilini yaptığını belirterek 1.000 TL yardım nafakasının davalı babadan alınarak taraflarına verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevabında; davacının sigortalı olarak çocuk yuvasında çalıştığını, maddi yönden zor durumda olmasının söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece; her ne kadar davacının asgari ücret düzeyinde maaşla çalıştığı anlaşılsa da davacının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı, davacının açıköğretim öğrencisi olduğu belirtilerek davacının davasının kısmen kabulü ile 350 TL yardım nafakasına ilişkin hüküm tesis edilmiş; hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

TMK.nun 328/2 maddesinde "çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullarına göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler" Aynı yasanın 364/1.maddesinde de; herkes, yardım etmediği taktirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür" düzenlemesi yer almaktadır.

Hukuk Genel Kurulunun 7.6.1998 gün, 1998/656; 688 sayılı ilamında da; "...yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim )gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların..." yoksul kabul edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Yardım nafakası, aile bireylerini yoksulluk ve düşkünlükten kurtarmaya ilişkin bir nevi sosyal yardımlaşma olup ahlak kuralları ile geleneklerin zorunlu kıldığı bir ödevdir. Somut olayda, davacı her ne kadar açıköğretim fakültesinde eğitimine devam ediyor ise de aynı zamanda asgari ücret düzeyinde maaşla çalışmakta, davalı ise emekli maaşı almaktadır. Bu durumda davacının TMK.nun 328/2. maddesinden yararlanmasına olanak bulunmamaktadır. Davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken davacı lehine yardım nafakasına hükmedilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 01.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

YARDIM NAFAKASI İLAMI KESİNLEŞMEDEN TAKİBE KONULABİLİR

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2014/3017
KARAR NO: 2015/114
KARAR TARİHİ:12.01.2015

Borçlu vekili, takip konusu nafakaya ilişkin ilamın kesinleşmeden icraya konulduğunu ve icra emriyle birlikte ilamın tebliğ edilmediğini belirterek icra emri tebligatının ve takibin iptalini istemiş,

Mahkemece, ilamın aile hukukuna ilişkin olduğu ve HMK'nun 350/2. maddesi gereğince kesinleşmeden takibe konulamayacağı gerekçesiyle şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmiştir.

HMK'nun Geçici 3. maddesi gereğince uygulanması gereken HUMK'nun 443/4 (HMK'nun 367/2.) maddesi gereğince, aile ve şahsın hukukuna ilişkin ilamlar keşinleşmeden takip konusu edilemez ise de nafaya ilişkin ilamların takibe konulabilmesi için kesinleşmeleri gerekmez. Ayrıca nafaka verilmesine ilişkin bir hükmün temyiz edilmesi ilamın icrasını durdurmayacağı gibi Yargıtay, (teminat karşılığında bile) nafaka ilamının icrasının durdurulmasına karar veremez. (İİK. m. 36, IV). (B.Kuru.İcra İflas Hukuku El Kitabı Ocak 2006, İstanbul, sh.791) Aksi durumun kabulü ise nafakanın nevi ve ihdas sebebi ile bağdaşmayacaktır.

Somut olayda borçlu aleyhine yardım nafakasına ilişkin ilam kesinleşmeden takibe başlandığı görülmektedir.

O halde Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler karşısında yardım nafakası ilamının kesinleşmeden takibe konulabileceği nazara alınarak, diğer şikayet nedenlerinin incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi yerine, yazılı gerekçeyle takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366. ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve İİK'nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2013/3-1627

K. 2015/1020

T. 13.3.2015

REŞİT ÇOCUĞA NAFAKA BAĞLANMASI ( Meslek Yüksek Okulundan Mezun Olmakla Birlikte Mesleğine Uygun Bir İş Bulamayan Davacı Çocuğun Özel Yeteneği Nedeniyle Düğünlerde Müzik Aleti Kullanarak Cüzi Bir Miktar Kazandığı Paranın İhtiyaçlarını Karşılamadığı - Davacı Yararına Hakkaniyete Uygun Yardım Nafakasına Hükmolunması Gerektiği )

YARDIM NAFAKASI İSTEMİ ( Davacı Çocuğun İki Yıllık Meslek Yüksek Okulu Mezunu Olan Davacı Çocuğun Eğitimini Dört Yıllık Bir Fakültede Tamamlamak İsteyerek Anadolu Üniversitesine de Kayıt Yaptırdığı - Özel Yeteneği Nedeniyle Düğünlerde Müzik Aleti Kullanarak Kazandığı Paranın İhtiyaçlarını Karşılamadığı/Davacı Yararına Hakkaniyete Uygun Bir Miktarda Yardım Nafakasına Hükmolunması Gerektiği )

MESLEK YÜKSEK OKULUNDAN MEZUN OLAN ÇOCUĞUN YARDIM NAFAKASI ALABİLMESİ ( Eğitimini Dört Yıllık Bir Fakültede Tamamlamak İsteyerek Anadolu Üniversitesine de Kayıt Yaptırdığı/Özel Yeteneği Nedeniyle Düğünlerde Müzik Aleti Kullanarak Kazandığı Paranın İhtiyaçlarını Karşılamadığı ve Okulunun Harç ve Giderlerine Yetmediği - Davacı Yararına Hakkaniyete Uygun Yardım Nafakasına Hükmolunması Gerektiği )

BABANIN ÇOCUĞA YARDIM ETME ZORUNLULUĞU ( Davacı Çocuğun Davalı Babanın Yardımına İhtiyacı Olduğu/Babanın Yoksulluğa Düşmüş Çocuğuna Yardım Etmek Zorunda Olduğu/Çocuğun Okulunu Bitirip Bir İşe Girmesinin Çocuğun Yararına Olduğu Gibi Babanın da Yararına Bulunduğu - Davacı Yararına Hakkaniyete Uygun Bir Miktarda Yardım Nafakasına Hükmolunması Gerektiği )

4721/m.328/2,364/1

ÖZET : Dava, yardım nafakası istemine ilişkindir. Dava tarihi itibariyle davacı çocuk reşit olup, iki yıllık meslek yüksek okulu mezunudur. Aynı zamanda, eğitimini 4 yıllık bir fakültede tamamlamak isteyerek, Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesine de kayıt yaptırmıştır. Davanın açıldığı tarihte de 3. sınıf öğrencisi olarak eğitimine devam etmektedir. Meslek yüksek okulundan mezun olmakla birlikte, mesleğine uygun bir iş bulamamış; özel yeteneği nedeniyle düğünlerde müzik aleti kullanarak, cüzi bir miktar para kazanmaktadır. Kazandığı para, ihtiyaçlarını karşılamadığı gibi, okulunun harç ve giderlerine de yetmemektedir. Bu durumda, davacı çocuğun davalı babanın yardımına ihtiyacı olduğu anlaşılmaktadır. Baba yoksulluğa düşmüş çocuğuna yardım etmek zorundadır. Çocuğun okulunu bitirip, bir işe girmesi, çocuğun yararına olduğu gibi, babanın da yararına bulunmaktadır. Şu halde, yerel mahkemece davacı yararına hakkaniyete uygun bir miktarda yardım nafakasına hükmolunması gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle davacı çocuğun nafaka isteminin tümden reddine karar verilmesi doğru değildir.

DAVA : Taraflar arasındaki "yardım nafakası" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karaman Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 29.03.2012 gün ve E:2011/885, K:2012/259 sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 03.10.2012 gün ve E:2012/14729, K:2012/20641 sayılı ilamı ile;

( ... Davacı dava dilekçesi ile; öz babası olan davalıdan, boşanma davasında lehine hükmedilen 100 TL iştirak nafakasının, 18 yaşını doldurması ve halen eğitim hayatının devam ediyor olması nedeniyle, aylık 500 TL'ye artırılmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı, davacının halen üniversite mezunu ve meslek sahibi olduğundan başkasının yardımına ihtiyaç duymayacağını savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, bir yüksekokul bitirmiş 23 yaşlarındaki halen çalıştığı da anlaşılan erkek çocuğun açıköğretimde öğrenci olduğundan bahisle babasından yardım nafakası istemesinin yasal dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

TMK. 328/2 ve 364/1. maddelerine göre, şayet çocuk reşit olduğu halde eğitimine devam ediyorsa eğitimi sona erinceye kadar ana ve babanın bakım borcu devam eder. Bu durumda çocuk ana ve babaya karşı yardım nafakası davası açabilir.

Dosyadaki delillere göre, davacı her ne kadar Adnan Menderes Üniversitesi Karacasu Memnune İnci Meslek Yüksekokulu mezunu olsa da dava tarihi itibariyle halen Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesinde 3. sınıf öğrenci olup, sabit bir yerde çalışmamakta ve düzenli bir geliri bulunmamaktadır. Davalı babanın ise adliyede memur olduğu yaklaşık 1500 TL maaşının bulunduğu anlaşılmıştır.

Yerleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre açıköğretim fakültesinde eğitim görmek yardım nafakasına mani değildir. Davacının düzenli bir geliri bulunmamaktadır. Günün ekonomik koşulları ve ülkedeki ekonomik yapı da nazara alındığında davacının eğitimini bir an önce tamamlaması kendi menfaatinedir. Ayrıca davacının çalışarak eğitim hayatını beraber götürmesini beklemek eğitim hayatını zora sokacaktır.

Olayları izah taraflara, hukuki niteleme hakime ait bir görevdir.

Somut olayda, davacının iştirak nafakasının artırımı yönündeki talebi TMK. 328/2 ve 364/1. maddesi kapsamında yardım nafakası talebini içermektedir.

Mahkemece; davacı yararına hakkaniyete uygun bir miktarda yardım nafakasına hükmolunması gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde davanın reddi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ( TMK )'nun 328/2 ve 364/1. maddeleri kapsamında yardım nafakası istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacının temyizi üzerine, özel Daire'ce yukarıda yazılı nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki gerekçelerine ilave olarak, "...davacının şu anda nişanlı olduğu, düğünlerde piyanistlik yaptığı, aylık 300 TL gelirinin olduğu, davalının oğlu reşit olduktan sonra 53 ay iştirak nafakasını kendi isteğiyle ödediği, daha sonra bu nafakaları geri istediği, bunun üzerine davacının eldeki davayı açarak iştirak nafakasının arttırılmasını talep ettiği, davacının açık öğretim fakültesine kayıtlı olduğu ikinci okulu olduğu, halen 24 yaşında olan davacının sağlık bakımından çalışmasına engel bir durumunun bulunmadığı, davacının halen adliyede yazı işleri müdürü olarak çalışan annesi ile birlikte yaşadığı, evlenme hazırlığı içinde olan davacının açık öğretim eğitim giderlerini karşılamaya yetmeyecek düzeyde olduğunun kabulünün mümkün bulunmadığı, düzenli ve yeterli bir gelirinin bulunduğunun anlaşıldığı, Yargıtay kararları incelendiğinde nafaka talep eden kişilerin işsiz olup eğitim gördükleri açık öğretim fakültesinin ilk yükseköğretim kurumu olduğu, davalı baba açısından eğitim giderlerine katılma yönünden makul sürenin geçmiş olduğu, bu haliyle davacının açık öğretimde öğrenci olduğundan bahisle babasından yardım nafakası istemesinin TMK.nun 2 ve 4. maddesinde düzenlenen dürüstlük ve hakkaniyet kurallarına aykırılık teşkil ettiği, TMK.nun 365. maddesinin 3. fıkrası hükmüne göre nafakanın, yükümlülerin bir veya bir kaçından istenmesi hakkaniyete aykırıysa hakimin, onların nafaka yükümlülüğünü kaldırabileceği, davanın yasal koşullarının oluşmadığı..." gerekçeleriyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararını, davacı temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; üniversitede okuyan ve düzenli bir geliri bulunmayan ergin davacı çocuk yararına yardım nafakası takdiri gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Somut uyuşmazlığı ilgilendirmesi nedeniyle nafaka hakkında genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır:

Nafaka alacaklılığı, çocuğun bireyselliğinin bir parçasıdır. Hukukumuzda, çocuk kendisini dünyaya getiren ana ve babasından bakım parası isteyebilir. Bu onun en doğal hakkıdır. Ana ve babanın bu nafaka yükümü sosyal yardım ve dayanışma düşüncesinden kaynaklanır; onların velayet hakkından bağımsızdır ( Rona, Serozan: Çocuk Hukuku, İstanbul 2005, s.112 vd. ).

öte yandan, aile bireylerinden birinin yoksulluğa düşmüş olması halinde, diğerlerinin onun yardımına koşmaları da ahlak kurallarının gereğidir. Fakat bu gereklilik bir hukuk kuralı haline gelmediği sürece, aile bireylerini yoksulluk içinde bulunan hısımlarına yardım etmeye zorlamak imkanı yoktur. Diğer taraftan, yoksulluğa düşmüş olan bir hısıma yardım etmemek, "aile dayanışması fikrine" aykırı düştüğü gibi, toplumun hak duygusunu da zedeler. İşte, kanun koyucular bütün bu düşüncelerle bir kimseyi, yoksulluğa düşmüş olan hısımlarına yardım etmeye zorlarlar ki, buna nafaka yükümlülüğü denir ( Turgut Akıntürk/Derya Ateş Karaman:Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku, II.Cilt, 14.Bası, İstanbul 2012, s.444 vd. ).

Öte yandan, 1982 Anayasasının 17/1. maddesinde herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiş; 27/1. maddesinde ise, herkesin, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahip olduğu vurgulanmıştır. Bunun yanında, Anayasanın 41. maddesinde Devletin çocukların korunması için gerekli tedbirleri alacağı belirtilmiş; 42. maddesinde ise, kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı düzenlenmiş; 58. maddesinde de, Devletin gençliği korumak için gerekli tedbirleri alacağı vurgulanmıştır.

Yardım nafakası, aile bireylerini yoksulluk ve düşkünlükten kurtarmaya ilişkin bir nevi sosyal yardımlaşma olup ahlak kuralları ile geleneklerin zorunlu kıldığı bir ödevdir. Aile bağlarının herhangi bir nedenle zayıflamış olması da yükümlülüğü ortadan kaldıran bir neden olarak düzenlenmemiştir. Bu nedenle kanun koyucu, yardım nafakasını kişinin ve toplumun vicdanına bırakmamış, kanuni bir ödev olarak düzenlemiştir.

Kanun koyucu, bu kapsamda aile bireylerinin ekonomik olarak korunması amacıyla 4721 sayılı TMK'nun 328 ve 364/1. maddelerinde düzenleme yapmıştır.

Buna göre, TMK'nun 328. maddesi

"Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder.

Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler."

Hükmünü içermekte olup;

TMK'nun 364/1. maddesinde ise

"Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür." düzenlemesine yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere, kanun koyucu TMK'nun 328/2. maddesinde getirdiği yeni hükümle, eğitime verdiği önemi vurgulamış ve öğrenimlerini başarıyla sürdürmekte olan çalışkan ergin öğrencileri desteklemiş olmaktadır ( Turgut Akıntürk/Derya Ateş Karaman:age., s.317 ).

743 sayılı Medeni Kanununun yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 13.03.1963 gün ve 2/99-21 sayılı içtihadındaki; "Babanın sosyal durumu bakımından çocuğun okutulmasının gerekmesi halinde iştirak nafakasının çocuğun erginleşmesinden sonra da ( okumaya devamı sebebiyle ) ödenmesi, Medeni Kanunun hükümlerindendir. Zira, evlilik birliğinin boşanma ile ortadan kalkmış olması, ana ve babanın çocuğa karşı olan borçlarında bir değişiklik meydana getirmez. Diğer deyimle, ana ve babanın beraber yaşaması halinde nasıl her ikisi beraberce çaba göstererek çocuğu sosyal durumlarına göre okutmakla ödevli idiyseler, boşanmadan sonra dahi bu ödevleri sona ermez" ilkesi, kanun koyucu tarafından TMK. m.328/2. hükmüyle yasal kural haline getirilmiştir.

Yoksulluğun hukuksal kavramı ise mevzuatımızda tanımlanmamıştır. Belirtmek gerekir ki, yoksulluk ekonomik ve sosyal koşullarla doğrudan ilgilidir. O nedenle, bunu ülkenin ekonomik ve sosyal koşulları altında belirlemek gerekir. Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına sahiptir ( Anayasa m.17/1 ). Şu halde, bu temel hakkın tabii sonucu yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek yerinde olur ( Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 gün ve E:1998/2-656, K:1998/688; 05.05.2004 gün ve E:2004/3-251, K:2004/248; 28.02.2007 gün ve E:2007/3-84, K:2007/95; 16.05.2007 gün ve E:2007/2-275, K:275; 11.03.2009 gün ve E:2009/2-73, K:2009/118; 10.11.2010 gün ve E:2010/2-614, K:2010/597 sayılı ilamları ).

Günümüzdeki ağır ekonomik koşullar karşısında eğitimle çalışmayı bir arada sürdürmenin mümkün olmayacağı, bir kural ve karine olarak kabul edilmelidir ( HGK'nun 12.5.1999 gün ve E:1999/2-288, K:1999/294 sayılı ilamı ). Dolayısıyla, açıköğretim fakültesinde okuyor olmak, babanın yardım nafakası yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir sebep olarak kabul edilemez.

Somut olaya gelince; dava tarihi itibariyle davacı çocuk reşit olup, iki yıllık meslek yüksek okulu mezunudur. Aynı zamanda, eğitimini 4 yıllık bir fakültede tamamlamak isteyerek, Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesine de kayıt yaptırmıştır. Davanın açıldığı tarihte de 3. sınıf öğrencisi olarak eğitimine devam etmektedir. Meslek yüksek okulundan mezun olmakla birlikte, mesleğine uygun bir iş bulamamış; özel yeteneği nedeniyle düğünlerde müzik aleti kullanarak, cüzi bir miktar para kazanmaktadır. Kazandığı para, ihtiyaçlarını karşılamadığı gibi, okulunun harç ve giderlerine de yetmemektedir.

Bu durumda, davacı çocuğun davalı babanın yardımına ihtiyacı olduğu anlaşılmaktadır.

Yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca, baba yoksulluğa düşmüş çocuğuna yardım etmek zorundadır. Çocuğun okulunu bitirip, bir işe girmesi, çocuğun yararına olduğu gibi, babanın da yararına bulunmaktadır.

Şu halde, yerel mahkemece davacı yararına hakkaniyete uygun bir miktarda yardım nafakasına hükmolunması gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle davacı çocuğun nafaka isteminin tümden reddine karar verilmesi doğru değildir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede azınlıkta kalan bir kısım üyeler, yerel mahkeme direnme kararının gerekçeleri itibariyle doğru olduğu, bu nedenle onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de; yukarıda belirtilen gerekçelerle bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 13.03.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Av. Uğur Aslan

Kaynaklar

Dural , Öğüz , Gümüş  Türk Özel Hukuku Cilt 3, Filiz Kitabevi

http://kazanci.com.tr/gunluk/3hd-2016-4481.htm

http://www.kazanci.com.tr/gunluk/2hd-2019-4494.htm

http://kazanci.com.tr/gunluk/3hd-2015-16747.htm

http://kazanci.com.tr/gunluk/hgk-2017-2-1891.htm

http://kazanci.com.tr/gunluk/3hd-2018-7231.htm

http://kazanci.com.tr/gunluk/hgk-2013-3-1627.htm

https://www.hukukihaber.net/kararlar/istirak-nafakasi-resit-olma-ile-son-bulur-mahkeme-kararina-gerek-yoktur-h77303.html

ht https://karararama.yargitay.gov.tr/tps://sozluk.gov.tr/

https://www.hukukihaber.net/kararlar/yardim-nafakasi-ilami-kesinlesmeden-takibe-konula-bilir-h61528.html

https://sozluk.gov.tr/

www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4721.pdf





URL

YORUMLAR

  • 0 Yorum