TEKNİK KONULARDA BİLİRKİŞİ RAPORU, UZMAN GÖRÜŞÜ VE ÇELİŞKİ OLMASI HALİ
Makale kapsamında Yargıtay 16. Ceza Dairesinin olumlu bulunan ve içeriğinde bilirkişi raporu ve uzman görüşü çelişkisi gerekçe gösterilen 2019/3373 E. ve 2019/6418 K. sayılı kararının değerlendirmesi ile birlikte bilirkişi raporu ve uzman görüşü müesseselerinin önemli bulunan hususları vurgulanmak amacıyla kaleme alınmıştır. Makale kapsamında belirtilen bazı hususlar için daha önce https://www.patreon.com/posts/ankesorlu-teknik-25648112 bağlantısında paylaşılan “Ankesörlü/Kontörlü Telefon Aramaları İsnatlı Yargılamalar Üzerine Teknik ve Hukuki Değerlendirmeler” isimli uzman görüşü niteliğindeki rapordan faydalanılmıştır.
A. Teknik konularda bilirkişi raporu
CMK'nın 63/1. maddesi gereğince çözümü uzmanlığı, özel ya da teknik bilgiyi gerektiren durumlarda C.savcısı ve mahkemece bilirkişiden görüş alınabilir. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği "akıl hastalığı, parada sahtecilik, moleküler genetik inceleme" gibi haller dışında yargı mercilerinin bilirkişi raporu alma zorunluluğu yoktur. [1] ve bu konuda takdir yetkileri vardır. Ancak, bu yetki sınırsız olmayıp, olayın özelliğine göre bilirkişiye başvurulması gerektiği halde başvurulmaması Yargıtay'ca bozma nedeni kabul edilmektedir.[2]
Bilirkişi raporu hâkim için bağlayıcı değildir ve hâkim, bilirkişi raporunun aksi yönde karar verebilir. Ancak, hâkimin özellikle konusu teknik bilgiyi ve uzmanlığı gerektiren hususlarda bilirkişi raporunun aksine karar vermesi halinde bunun gerekçelerini açıkça göstermesi gerekir.[3] Dijital verilerin, "elektronik ortamda saklanan manyetik parçalardan ibaret olmaları" sebebiyle CMK'nın 206. maddesi kapsamında delil olarak kabulleri, bilirkişi incelemesinden geçip "sağlam" olduklarının ortaya konulmasıyla mümkündür.[4] AİHM'de bilirkişilik kurumunu, AİHS'in 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde yer alan tanık dinletme hakkından yola çıkarak "silahların eşitliği ilkesi" ile bağlantı kurarak değerlendirmektedir.[5]
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da konuyla ilgili verdiği bir kararında; "sanığın, bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkan vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir"[6] demiştir.
Anayasa Mahkemesi de, yerel mahkemenin; yalnızca dijital deliller üzerinde cumhuriyet savcısının yaptırdığı incelemeye ve kurumlardan gelen evraklara itibar edip, başvurucuların, mahkûmiyet kararının dayanağı olan dijital verilerin gerçeği yansıtmadığı iddialarını değerlendirmek üzere bilirkişi incelemesi yaptırılması ve dijital materyallerin imajlarının verilmesi yönündeki taleplerini reddetmesini yargılamanın bütünü yönünden adil yargılanma hakkının ihlali olduğuna karar vermiştir.[7]
ByLock kullanımı ya da ankesörlü/kontörlü telefondan aranma iddiaları yer alan kovuşturmalar kapsamında da iddialara dayanak olarak gösterilen sayısal (dijital) verilerin alanında uzman bilirkişilere inceletilmesinin yerleşik içtihatlara göre zorunlu olduğu değerlendirilmektedir.
B. Bilirkişinin tarafsızlığı ve bağımsızlığı
Bilirkişinin tarafsız ve bağımsız olması gerekir (CMK md. 64/5) ve özellikle yasama ve yürütme mercilerince bilirkişilere emir ve talimat verilemez. Bilirkişilerin tarafsızlığını temin adına CMK’da, hâkimlerde olduğu gibi ret ve çekinme hükümlerine yer verilmiştir (CMK md. 69-70). Tarafsızlık, şekli ve maddi anlamda olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda tarafsızlık, bilirkişinin dosyanın tarafı olan kuruma herhangi bir bağının olmamasını,[8] maddi anlamda tarafsızlık da, bilirkişinin adli makamları yanlış karar vermeye yönlendirecek ve adil yargılanma hakkına zarar verecek şekilde bir tarafın leh veya aleyhine görüş bildirmemesini ifade eder. Yargıtay da konuyla ilgili bir kararında; “…suça konu eserlerin tarafsız bilirkişiye tevdii ile özellik ve niteliklerinin belirlenmesi gerekirken, müdahil idareye bağımlı bilirkişilerce düzenlenen rapora dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulmasını” bozma nedeni saymıştır.[9]
Güncel kovuşturma dosyalarına dahil edilen bilirkişi raporlarından gözlemlendiği kadarıyla, teknik konularda mahkemelerce belirlenen bilirkişilerin çoğunlukla adliye teşkilatında veya emniyet birimlerinde görevli kamu personelinden tercih edildiği görülmektedir. Bilirkişi raporu hazırlayan kişiler, genellikle bu dosyalarla ilgili evrak ve raporları da hazırlayan emniyet müdürlüğü personeli (polis memurları) ya da hakim ya da savcılardan emir veya talimat alabilecek adliye personeli olduklarından bağımsız ve tarafsız şekilde rapor hazırlayabilmelerinin mümkün en azından şeklen mümkün olmadığı değerlendirilmektedir.
C. Teknik konularda uzman görüşü
CMK’da, silahların eşitliği ilkesine uygun olarak ve karar verilmesinde rolü olan tarafların yargılamaya daha aktif katılımını sağlamak amacıyla onlara da bilirkişi seçerek teknik istişareden yararlanma imkânı verilmiştir. Ceza muhakemesinin amacının “maddi gerçeğin ortaya çıkarılması” olduğu düşünüldüğünde ve adil yargılama ilkesine yapacağı katkı dikkate alındığında, bu müessesenin savunma hakkının kullanılmasına yapacağı katkı son derece önemlidir. Uzman görüşüne, soruşturma evresinin başlamasından, mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesine kadar başvurulabileceği gibi, olağanüstü kanun yollarıyla ve infaz hukuku kurumlarıyla ilgili olarak da, yani hüküm kesinleştikten sonra da başvurulabilir.[10]
Konuya, CMK’nın 67. maddesinde “bilirkişi raporu, uzman mütalaası” başlığında yer verilmiş olup, maddenin 6. fıkrasında şöyle denilmiştir; “Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili, şüpheli veya sanık, müdafii veya kanunî temsilci, yargılama konusu olayla ilgili olarak veya bilirkişi raporunun hazırlanmasında değerlendirilmek üzere ya da bilirkişi raporu hakkında, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler. Sadece bu nedenle ayrıca süre istenemez.” Madde metninden de anlaşılacağı üzere; a- yargılama konusu olayla ilgili olarak, b-bilirkişi raporunun hazırlanmasında değerlendirilmek üzere ve c- bilirkişi raporu hakkında uzman görüşü alınabilir.
Bilirkişi görüşüne soruşturma aşamasında C.savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından başvurulabilir. Uzman görüşüne ise, soruşturma aşamasında; müşteki, vekili, şüpheli, müdafi ya da kanuni temsilcisi, kovuşturma aşamasında da; C.savcısı, katılan, vekili, sanık, müdafi ve kanuni temsilcisi tarafından başvurulabilir. Bilirkişi görüşüne çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren durumlarla sınırlı olarak başvurulabilirken, uzman görüşüne böyle bir sınırlama olmaksızın hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözülmesi gereken konularda da başvurulabilir. Zira CMK’nın 67/6. maddesinde, uzman görüşünün sadece çözümü uzmanlığı gerektiren bir konuyla ilgili olması aranmamış ve hukuki konularla ilgili uzman görüşü alınmasına engel bir hükme yer verilmemiştir. Bu nedenle, dava konusu olay ya da bilirkişi raporları hakkında hukuksal değerlendirme yapılması amacıyla uzmanlık görüşüne başvurulabilir.[11] Nitekim özellikle Hukuk Fakültelerinde öğretim üyesi olan akademisyen hukukçulardan hukuki mütalaa alınması yaygın bir uygulamadır. Soruşturma ya da kovuşturma konusu olay konusunda deneyimi olduğu düşünülen bir hukukçudan hukuki görüş alınmasında mevzuatta bir sınırlama bulunmamaktadır. Hem teknik hem de hukuki değerlendirmenin aynı uzman görüşünde olması da mümkündür. Uzman görüşü bir ya da daha fazla uzman tarafından hazırlanabilir.
Uzman görüşü, niteliği ve yargılamaya etkisi bakımından bilirkişi raporundan farklı değildir. Bilirkişi raporunda olduğu gibi uzman görüşünde de, ileri sürülen hususlarla ilgili tarafların itirazları ve görüşleri dinlenmelidir.[12] Zira CMK’nın 68/3. maddesinde, bilimsel mütalaa hazırlayan uzmanın, CMK’nın 68/1 ve 2. maddelerine uygun olarak bilirkişiler gibi duruşmada dinleneceğine yer verildiği gibi CMK’nın 178/1. maddesinde; “Mahkeme başkanı veya hâkim, sanığın veya katılanın gösterdiği tanık veya uzman kişinin çağrılması hakkındaki dilekçeyi reddettiğinde, sanık veya katılan o kişileri mahkemeye getirebilir. Bu kişiler duruşmada dinlenir” ifadesine yer verilmek suretiyle, uzman kişinin duruşmada dinlenmesi zorunlu hale getirilmiştir.[13] Yargıtay da, uzman kişilerin duruşmada vermiş olduğu ifadelerin üzerinde önemle durmakta ve yerel mahkemenin, uzman kişinin duruşmada dinlenmesinden sonra sanıklar müdafinin savunma için süre istemini reddetmesini savunma hakkının sınırlandırılması olarak kabul etmektedir.[14]
AYM’de yaptığı incelemelerde, delillere ilişkin hukuka aykırılık iddialarıyla ilgili olarak başvuruculara delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanımlarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğine bu konuda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gözetilip gözetilmediğine, savunmanın menfaatlerinin korunması için onlara yeterli güvenceler tanınıp tanınmadığına bakmaktadır.[15]
ByLock kullanımı ve ankesörlü/kontörlü telefonlardan aranma iddiası bulunan soruşturma veya kovuşturma dosyaları başta olmak üzere sayısal verilere dayalı iddialar içeren dosyalarda uzman görüşünün önemli ve etkili olduğu değerlendirilmektedir.
D. Yargıtay’ın bilirkişi raporu ve uzman görüşü çelişkisi konusundaki kararı
GSM operatör kayıtları (CGNAT ve GPRS) kaynaklı ByLock kullanımı isnadıyla soruşturma aşamasında tutuklanan şüpheliye isnat edilen kayıtlar kovuşturma aşamasında mahkemenin atadığı bilirkişi tarafından incelenmiştir. Bilirkişi, User Id olmamasına karşın yalnızca operatör kayıtları yer alan dosya kapsamında sanığın aleyhine olacak bir görüş belirtmiştir. İlk derece mahkemesi bilirkişi raporunu da dikkate alarak sanığa silahlı terör örgütü üyeliğinden ceza vermiştir. Sanık avukatı istinaf aşamasında GSM operatörü kayıtlarını bir uzmana inceletmiş ve uzman görüşünde User Id eşleşmesi olmaksızın GSM operatörünün tek taraflı kayıtlarıyla ByLock kullanımının kesinleştirilemeyeceği, operatör kayıtlarının hataya açık olduğu ve sanığa isnat edilen kayıtlarda da tutarsızlıklar olduğunu belirtmiş, sayısal verilerin tutarsızlıklar nedeniyle teknik olarak herhangi bir şüpheye yer vermeyecek şekilde bilgi niteliğinin bulunmadığını belirtmiştir. Uzman görüşünde Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin istikrar bulmuş kararlarında aranan koşulların tespiti ve suçun sübutu için Tespit ve Değerlendirme Tutanağı içeriğinin Sayın Mahkemenin takdirinde incelenmesinin gerekli olduğu vurgulanmıştır.
İlk derece mahkemesi kararı Bölge Adliye Mahkemesince de onanmıştır.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 21 Kasım 2019 tarihli 2019/3373 E. ve 2019/6418 K. sayılı kararında eksik inceleme gerekçesiyle mahkumiyet hükmünü bozmuştur. Yargıtay kararı ilgili bölümü Yargıtay internet sayfasından alınmıştır ve aşağıdadır.
“Sanık ... yönünden yapılan incelemede;
1- Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından onanarak kesinleşen Dairemizin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 esas, 2017/3 karar sayılı kararında, "... iletişim sisteminin ...... silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağının" kabul edildiği dikkate alınarak, somut dosyada atılı suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olan; ayrıntılı ... tespit ve değerlendirme tutanağının dosyaya getirtilip, temin edilememesi halinde dosya kapsamındaki bilirkişi raporu ile istinaf aşamasında dosyaya sunulan uzman görüşünün birlikte değerlendirilip aradaki çelişkiyi giderici bilirkişi raporu aldırılmak suretiyle,
2-Sanık hakkında sabit hat veya ankesörlü telefon görüşmelerinden dolayı soruşturma bulunup bulunmadığına ilişkin hüküm sonrası dosyaya gelen müzekkere cevabı da nazara alınarak bu hususta araştırma yapılıp,
3-İstinaf aşamasında dosya içerisine geldiği anlaşılan belge içeriklerine göre sanığın operasyonel hat kullanıp kullanmadığının araştırılıp,
4-UYAP’ta oluşturulan örgütlü suçlar bilgi bankasında sanık hakkında bilgi ve beyan olup olmadığı da araştırılarak,
Yukarıda belirtilen belgelerin CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine okunup diyeceklerinin sorulması ile tüm dosya kapsamının bir bütün halinde değerlendirilmesi suretiyle sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken yetersiz belgelere dayanarak eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,
Kanun aykırı, sanık müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebeplerden dolayı hükmün CMK'nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA”
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin bilirkişi raporu ve uzman görüşü arasındaki çelişki giderilmeden hüküm kurulmasını bozma nedeni olarak görmesi olumlu ve hukukun gereğidir. Zira ortada bir şüphe varsa, şüpheden sanığın yararlanması gereklidir. Mahkemeler gerekçeli kararlarında bu tür çelişkileri nasıl giderdiklerini ve hangi görüşü neden esas aldıklarını belirtmelidir. Nitekim AYM konuyla ilgili bir kararında[16] bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmemiş olmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir. AYM kararının ilgili olduğu değerlendirilen bölümleri aşağıda sunulmuştur.
“50. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınması gerekir (Muhittin Kaya
ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., § 27). Buna göre özellikle çözümü hukuk dışında özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda Mahkemece -alınan bilirkişi raporu yeterli şekilde açıklığa kavuşturulmamış ve başvurucunun bu yöndeki iddia ve delilleri yeterince değerlendirilmemiş ise- silahların eşitliği ilkesi kapsamında delilleri inceletme hususunda uygun imkânların sağlandığından bahsedilemeyecektir. Sunulan delillere karşı davanın taraflarına etkili şekilde itiraz etme imkânı sunulmalıdır.
51. Başvuru konusu olayda, protokol ve senedin Y.A.nın iradesi ve bilgisi dışında sahte olarak düzenlendiği, protokol ve senetteki imzaların Y.A.ya ait olmadığı iddiasıyla başvurucu aleyhine menfi tespit davası açılarak borçlu olunmadığının tespiti istenmiştir. Protokol ve senet üzerindeki imzaya itiraz edilerek imzaların davacıya ait olmadığı iddia edildiğinden Mahkemece gerekçeli kararda konunun en iyi uzmanı olduğu belirtilen İstanbul Kriminal Polis Müdürlüğü Belge İnceleme Şube Müdürlüğünden imza incelemesine ilişkin olarak rapor alınmıştır. Üç kişilik bilirkişi heyetince hazırlanan 17/8/2011 tarihli raporda, protokol ve senet üzerinde yer alan iki imza ile Y.A.nın mevcut mukayese imzaları arasında her ne kadar genel şekil ve yapıları itibarıyla benzerlik bulunduğu gözlemlenmiş ise de yapılan ileri analiz ve mukayeseli incelemeler neticesinde aralarında kaligrafik ve grafolojik tanı unsurları yönünden farklılıklar bulunduğunun belirlendiği ve sonuç olarak protokol ve senet üzerindeki imzaların Y.A.nın elinden çıktığını gösterir nitelikte kaligrafik ve grafolojik bulgu tespit edilemediği belirtilmiştir. Raporda daha önce savcılık soruşturma dosyalarında ve taraflar arasında devam eden dava dosyaları kapsamında alınmış bulunan bilirkişi raporlarından farklı bir sonuca ulaşılmasına rağmen bu raporlara niçin itibar edilmediği yönünde bir değerlendirme ve açıklamaya yer verilmemiştir.
…
54. Bir davaya ilişkin olarak iddia ve savunmanın dayanağını teşkil eden, taraflarca usulüne uygun ileri sürülmüş maddi vakıaların ve bu vakıalara ilişkin delillerin doğru olup olmadığının usulünce araştırılarak tespit edilmesi mahkemelerin görevidir. Özellikle yapılan bir yargılamada çözümü hukuk dışında, özel ve teknik bir bilgi ve inceleme gerektiren hususların yeterince açıklığa kavuşturulması gerekir.”
AİHM de davanın sonucuna etkili deliller arasındaki çelişkinin giderilmemesini adil yargılanma hakkına aykırı bulmaktadır[17].
E. Çelişkili kararların adil yargılanma hakkını ihlali
Yargıtay Ceza Genel Kurulu bir kararında[18] “Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır.” demiştir.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin incelenen kararı olumlu ve hukuka uygundur. Ancak benzer konuda çok sayıda çelişkili kararının bulunduğu da bilinmektedir. Bilirkişi raporu ve uzman görüşü arasında önemli görüş ayrılıkları bulunan ve ilk derece mahkemesi ve istinaf aşamalarında çelişki giderilmeden mahkumiyet hükmü kurulan çok sayıda kovuşturma dosyası Yargıtay‘ca onanmıştır. Bu durum hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkesini zedelemektedir.
Uygulama birliğini sağlamaları beklenen yüksek mahkemelerin dairelerinin benzer davalarda farklı sonuçlara ulaşması, örneğin bir dosyanın belirli bir daireye düşmesi halinde onanıp, başka bir daireye düşmesi halinde bozulacağı gibi bir ihtimalin varlığı hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırıdır ve böyle bir algının toplumda yerleşmesi yargı sistemine ve mahkemelere duyulan güveni zedeler.[19]
AYM’nin bir kararı[20] “…görülen davada Yargıtay’ın aynı dairesinin diğer içtihadıyla çelişecek şekilde karar vermesi söz konusudur. Makul bir gerekçe ortaya konulmayıp ve sonrasında istikrarlı bir şekilde uygulanmadan benzer nitelikteki uyuşmazlığın zıttı olacak şekilde davanın incelenmesi hukuki belirsizliğe yol açmıştır. Başvurucu için öngörülemez nitelikte olan bu uygulama nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. Maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılama hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir” şeklindedir.
Konuyla ilgili AİHM’de,mahkemelerin hukuk güvenliği, öngörülebilirlik ve kanun önünde eşitlik ilkelerinin gereği olarak, yerleşik içtihatlarından ikna edici gerekçe göstermeden ayrılamayacaklarını belirtmiştir.[21]
Buradan çıkan sonuç Yargıtay’ın benzer durumlarda yani bilirkişi raporu ve uzman görüşü arasında çelişki bulunması durumunda örgüt üyeliğinden vereceği ve verdiği kararlar nedeniyle çelişkili kararlar vermek suretiyle ilgililerin adil yargılanma haklarının ihlaline sebep olacağıdır. Silahlı terör örgütü üyeliği veya benzeri ciddi isnatların bulunduğu dosyalarda çelişkilerin giderilmemesi veya gerekçelendirilmeden sanık aleyhine yorumlanması adil yargılanma hakkının ihlali olacağı gibi, benzer çelişki olan dosyalarda verilen mahkumiyet kararlarının da Yargıtay’ca bozulmaması adil yargılanma hakkının ihlali olacaktır. Zira, aynı konuyla ilgili daha önce verilen kararlardan farklı bir karar verilmesi halinde, bu farklılığın makul gerekçelerinin gösterilmesi gerekir[22].
F. Sonuç ve değerlendirmeler
Güncel yargılamalarda, özellikle silahlı terör örgütü üyeliği yargılamalarında sayısal verilerin isnatlara dayanak gösterilmesine sıkça rastlanmaktadır. Sayısal verilerin incelenmesi, yorumlanması ve teknik olarak herhangi bir şüpheye yer vermeyecek şekilde bilgi, dolayısıyla delil niteliğine haiz olup olmadığının belirlenmesi teknik ve hukuki uzmanlığı birlikte gerektirmektedir. Mahkeme heyetlerinin bilirkişi raporu almaksızın teknik konularda hüküm kurmaları adil yargılanma hakkının ihlaline neden olacaktır. Benzer şekilde bilirkişi raporu ve taraflarca alınan uzman görüşü arasında çelişki olması durumunda, çelişki giderilmeden sanık aleyhine hüküm kurulması da adil yargılanma hakkının ihlali olacaktır.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 2019/3373 E. ve 2019/6418 K. sayılı kararında bilirkişi raporu ve uzman görüşü arasındaki çelişki giderilmeden hüküm kurulmasını bozma nedeni olarak sayması olumlu ve hukuka uygundur. Yargıtay’ın bilirkişi raporu ve uzman görüşü arasında çelişki olan dosyalarda onama kararı vermesi de uygulama birliği sağlaması beklenen yüksek mahkemenin çelişkili karar vererek hukuki öngörülebilirlik ve belirlilik ilkelerinin zedelenmesi ve adil yargılanma hakkının ihlali olacaktır.
Çelişkiler giderilmeden kurulan hükümler nedeniyle AİHM nezdinde de hak ihlali kararları verileceği ve ülkemizin insan hakları karnesinin zayıflayabileceği değerlendirilmektedir.
Özellikle teknik konularda şüpheler veya çelişkiler giderilmeksizin ve sayısal verilerin teknik olarak herhangi bir şüpheye yer vermeyecek şekilde isnada dayanak olabilecek bilgi ve delil niteliği kesinleştirilmeden sanık aleyhine hüküm kurulmaması önerilmektedir.
---------------------------
[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14/2/2012 T., 2011/12-578 E., 2012/43 K. sayılı kararı.
[2] Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 08/06/2009 T., 2008/1152 E., 2009/3292 K. sayılı kararı.
[3] ŞEN Ersan, “Ceza Yargılamasında Bilirkişi”, https://www.hukukihaber.net/ceza-yargilamasinda-bilirkisi-makale,7500.html YENİDÜNYA/İÇER, s.708-709; TANRIKULU, s.404.
[4] YENİSEY/NUHOĞLU, s.595.
[5] AİHM'in Bönisch/Avusturya Kararı, B.No: 8658/79, 06/5/1985, P.32; Brandstetter/Avusturya Kararı, B.No: 11170/84, 12876/87, 13468/87, 28/8/1991, P.42.
[6] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/03/2013 T., 2012/10-1319 E., 2013/98 K. sayılı kararı.
[7] AYM'nin Yankı Bağcıoğlu ve Diğerleri Kararı, B.No: 2014/253, 09/01/2015, P.75; AYM, başka bir kararında da; "…belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve mevcut başvurudakine benzer şekilde bazı tanıkların dinlenmesi, keşif yapılması, bilirkişi dinlenmesi gibi gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı yürüten mahkemeye ait olmakla birlikte, somut olayda, Mahkemenin, mahkûmiyet kararına gerekçe gösterdiği olguların varlığı yönünden sadece müşteki beyanlarını ve iddia makamının gösterdiği delilleri dikkate alması, buna karşılık başvurucunun aynı olguların aksini ispat için gösterdiği tanıkları dinlememesi ve diğer delilleri toplamaması, onu, müştekiler ve iddia makamı karşısında önemli ölçüde dezavantajlı duruma düşürmüştür. Bu durum, yargılamayı bir bütün halinde adil olmaktan çıkarmıştır. Açıklanan nedenlerle, adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan “silahların eşitliği ilkesi” ve “savunma tanıklarının davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanması hakkı” ihlal etmiştir" demiştir. AYM'nin Ahmet Zeki Üçok kararı, B.No: 2013/1966, 25/3/2015, P.81-82.
[8] Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 24/03/1999 T., 1999/1497 E., ve 1999/3099 K. sayılı kararı.
[9] YENİDÜNYA/İÇER, s.697-698.
[10] DÖNMEZ Burcu, “Yeni CMK’da Bilirkişi Kavramı”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 9, Özel Sayı, İzmir, 2007, s.1175; DÜLGER İbrahim, “Ceza Muhakemesi Kanunundaki Bilirkişi İncelemesi”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XI, Sa.1-2, Ankara, 2007, s.673; YENİSEY/NUHOĞLU, s.213 vd.; ŞEN Ersan, “Ceza Yargılamasında Bilirkişi”, https://www.hukukihaber.net/ceza-yargilamasinda-bilirkisi-makale,7500.html; YENİDÜNYA/İÇER, s.705-706.
[11] DÜLGER, s.674; YENİDÜNYA/İÇER, s.706; YENİSEY/NUHOĞLU, s.214; ŞEN Ersan, “Ceza Yargılamasında Bilirkişi”,https://www.hukukihaber.net/ceza-yargilamasinda-bilirkisi-makale,7500.html.
[12] “…soruşturma ve kovuşturma makamlarınca derlenmiş bilirkişi mütalaaları ile tarafların kendi girişimleriyle aldırmış oldukları özel bilimsel görüşlerin duruşma evresinde tartışılma ve değerlendirilmesi usulünün farklı olmayıp aynı hükümlere tabi bulunduğu gözetilmeyerek (…) ilk hükmün tefhim edildiği oturumda, kişilerin kendi girişimleriyle düzenlettirildiği anlaşılan bilimsel görüşün sahibinin uzman tanık olarak dinlenmesi sonrasında, serdedilen görüşe karşı diyeceklerini bildirmek üzere süre isteyen sanık müdafilerinin bu istekleri ile ilgili olarak makul süre tanımak ve 5271 sayılı Yasanın 67/6, 68/3, 214/3, 215, 216 ve 217’nci maddelerince değerlendirme yapmak gerekirken, savunma hakkını kısıtlayacak biçimde istemin reddine hükmedilmesi ve bu konudaki bozma kararına usule aykırı gerekçelerle direnilmesi isabetli görülmemiştir.” Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09/10/2007 T., 2006/7-336 E., 2007/198 K. sayılı kararı..
[13] DÜLGER, s.674; YENİDÜNYA/İÇER, s.706; YENİSEY/NUHOĞLU, s.214; ŞEN Ersan, “Ceza Yargılamasında Bilirkişi”, https://www.hukukihaber.net/ceza-yargilamasinda-bilirkisi-makale,7500.html
[14] “Sanıklar müdafilerinin diyecekleri sorulmadan hükme dayanak yapılması ve hüküm tarihinde ibraz edildiği anlaşılan bilimsel mütalaayı hazırlayan Doç. Dr. Adem Sözüer’in uzman tanık olarak dinlenmesine rağmen bilimsel mütalaaya karşı diyeceklerini bildirmek üzere süre isteyen sanıklar müdafilerinin bu istekleri reddedilerek savunma hakkının kısıtlanması yasaya aykırıdır.” Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 14/6/2006 T., 2005/13562 E., 2006/11585 K. sayılı kararı; DÖNMEZ, s.1175; YENİDÜNYA/İÇER, s.706; YENİSEY/NUHOĞLU, s.214; ŞEN Ersan, “Ceza Yargılamasında Bilirkişi”, https://www.hukukihaber.net/ceza-yargilamasinda-bilirkisi-makale,7500.html
[15] AYM’nin Orhan Kılıç Kararı, (Genel Kurul), B.No:2014/4704, 01/02/2018, P.48.
URL
YORUMLAR