A. Giriş
Trafik kazaları, insan hayatının beklenmedik, önceden hazırlıklı olunması mümkün olmayan, kişi veya eşya nezdinde zarara ve değer kaybına yol açan hadiselerdir.
Bir kaza meydana geldiğinde kişinin kaza sonrası kanundan ve sözleşmeden kaynaklanan hak ve yükümlülükleri o an için düşünmesi, kaza nedeniyle bulunduğu koşullar (panik, stres, mukavemetin yitirilmesi vb. sağlıklı karar alamama halleri) sebebiyle beklenebilir değildir. Ancak aşağıda detaylarını vereceğimiz prosedür, kaza nedeniyle motorlu taşıtta meydana gelen zarara veya değer kayıplarına ilişkin bir kısım hakların kullanımı bakımından yol gösterici olacaktır.
B. Değer Kaybı Nedir?
Değer, “bir şeyin para ve benzeri bir şeyle ölçülebilen ederi, karşılığı”nı ifade eder. Kaza ise “can ya da mal yitimine yol açan kötü olay” şeklindeki tanımlanabilir. Değer kaybı; kişi mülkiyetindeki bir eşyanın, kazanın meydana gelmesinden sonraki değerinin kaza öncesi değerine göre azalmış/yitirilmiş olmasıdır. Nitekim kaza, sözlük anlamı itibariyle zarar verici olduğundan ve hayatın olağan akışı gereği zarara uğrayan bir eşyanın değerinin düşeceği kaçınılmaz olduğundan bu tanım değer kaybı bakımından yerinde bir tanım olacaktır.
Değer kaybı, onarım bedeli ve kazanç kaybı kavramları ile karıştırılmamalıdır. Bu üç müessesenin karıştırılmaması bakımından tanımlara kısaca değinmek gerekmektedir. Onarım bedeli, aracın kaza öncesi olan mevcut durumuna maddi olarak geri döndürülmesi adına yapılan tüm harcama kalemlerini ifade etmektedir. Buna örnek olarak kaza esnasında tamponu kırılan bir araca yeni tampon takılması ya da durum gerektiriyorsa parçanın tamir edilmesi ve bu işlemler bakımından kullanılan el/makine işçiliği karşılığında ödenmesi lazım gelen bedel olarak gösterilebilir. Kazanç kaybı ise, kazaya karışan araçlardan birinin sürekli veyahut bir dönem için ticari bir işin icrasına tahsis edilmiş olması ve aracın kaza sebebiyle çalışamaz (işi icra edemez) duruma gelerek kendisinden beklenen asgari verimi gösterememesi, bu sebeple de sağlaması muhtemel ticari kazançtan yoksun kalınması anlamı taşımaktadır.
C. Kaza Akabinde Meydana Gelen Olaylar ve İzlenmesi Gereken Yollar
Bu başlık altında, trafik mevzuatından kaynaklanan birtakım bilgi ve yükümlülükler aktardıktan sonra tarafların kaza akabinde alması gereken aksiyonlar ile kaza neticesinde başvurabileceği hukuki yolları değerlendirmek ve hangi yolun tercih edilebilir olduğunun anlaşılması bakımından karşılaştırma gerekmektedir.
Kaza meydana geldikten sonra taraflar, kazanın yaşanış biçimi ile ilgili hadiseleri araç ve sigorta bilgileri ile birlikte bir tutanak altına alarak imza eder. Ancak tutanak tutulması bakımından asli şart “maddi bir hasarın” meydana gelmiş olmasıdır. Nitekim ortada telafi edilmesi lazım gelen bir zarar/yitirme yok ise olay kaza olarak nitelendirilmez. Kaza tespit tutanağının kazaya karışan her bir sürücünün beyanını, bilgilerini ve imzasını içermesi gereklidir. Aksi halde sigorta nezdinde sağlıklı ve hakkaniyetli bir telafi süreci yaşanması pek mümkün değildir. Nitekim Sigorta şirketleri usulüne uygun tutulmayan kaza tespit tutanaklarını çoğu zaman kabul etmemekte ve sigorta ettirenlere zorluk çıkarmaktadır.
Kaza tespit tutanağı tutabilmek pek çok zaman mümkün ise de kusurlu sürücünün olay mahallinden kaçması, birtakım mücbir sebeplerin yaşanması ve diğer sair sebepler nedeniyle her zaman mümkün olmayabilmektedir. Bahsi geçen durumlarda kolluk kuvvetleri olay yerine çağırılarak diğer sürücü gıyabında tutanak tutulmaktadır. Bu husus, olay yerinde bulunan sürücünün kendi görgüsüne dayalı anlatımları veyahut kolluk kuvvetlerinin hadiseyi re’sen yorumlaması neticesinde gerçekleşmektedir. Bu sebeple tutulan bu tutanak her zaman gerçeklikle örtüşmeyebilir. Bir kaza tutanağının gerçeklikten uzak olması sonraki aşamalarda gerçekleşecek kusur tayini gibi unsurların da sakatlanmasına yol açacaktır.
Tarafların kendi aralarında kaza tespit tutanağı tutma inisiyatifi Avrupa Birliği uyum yasaları gereği 2007 yılında yayınlanan genelge ile öngörülmüştür. Bu husus temelde kolluk kuvvetleri üzerine düşen yükü azaltma mahiyeti taşımaktadır. Ancak tarafların, olayın yaşanış şeklini birbirlerinden farklı olarak algılaması bazen tutanağın düzenlenmesini imkânsız kılabilmektedir. Nitekim iki taraflı kazalarda kaza sonrası taraf beyanları birbiri ile örtüşmeyebilir. Bu hallerde yine kolluk kuvvetlerinden destek alınmalı ve adeta bir hakem görevi gören kolluk kuvvetlerince tutanak tanzim edilmelidir.
Tutanak kolluk kuvvetleri tarafından tanzim edilmiş ise kolluk kuvvetleri imza ettiği tutanağa hangi tarafın hangi kanun hükmüne aykırılık etmek suretiyle kazaya sebebiyet verdiğini yazmakta ve buna bağlı olarak taraflara re’sen kusur izafe edebilmektedir.
Her halde, kaza akabinde taraflardan birinin kusur oranına göre Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası kapsamında anlaştığı sigorta şirketine veya kasko şirketine kazayı ihbar etmesi akabinde bir hasar dosyası açılmaktadır. Önemle belirtmek gerekir ki kazanın bildirim süresi her sigorta şirketi bakımından değişiklik gösterebilmekte olup bu kuralların yazılı olduğu sözleşme (poliçe) titizlikle incelenmelidir. Aksi halde kazanın zamanında bildirilmemiş olması sigorta şirketine yöneltilen zarar giderici taleplerin karşılık bulmamasına sebep olabilecektir. Sözleşme ile aksi belirlenebilir bu bildirim süresi 14.05.2015 tarihli ve 29355 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın “Hasar ve Tazminat” başlığı altında sigorta ettirenin yükümlülüklerini düzenleyen paragrafın (a) bendinde yer almaktadır. İlgili hüküm “Bu sözleşmeye göre, sorumluluğunu gerektirecek bir olayı, haberdar olduğu andan itibaren on gün içinde sigortacıya ihbar etmek, kendisine yöneltilen istemi ise, derhâl sigortacıya bildirmek,” şeklindedir. Bu yükümlülüğe uyulmaması ve uymama sebebiyle ödenmesi lazım gelen bedelin artması durumunda zarar görenlere bu sebeple yapılan ödeme ihlaldeki kusuru nispetinde sigortalıdan rücuen tahsil edilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus yükümlülüğe uymamanın tek başına bir yaptırıma tabi olmadığıdır. Yükümlünün bu yükümünü gereği gibi veya hiç yerine getirmemiş olması sebebiyle sigorta şirketinin ödemesi lazım gelen bedelin de artması gerekmektedir.
Bildirim sonrası oluşturulan hasar dosyasına atanan uzman (eksper), kaza tespit tutanağını, var ise olay anında çekilmiş kaza görüntülerini, aracın bildirilen hasar beyanı ile uyumlu bir zarara uğrayıp uğramadığını ve kolluk kuvvetlerinin değerlendirmeleri gibi kazaya ilişkin birçok hususu inceleyerek tarafların kusur oranlarını tayin eder ve bu kapsamda aracın tamiri bakımından gerekli olan masraf bilgisini çıkarır. Bu masraf bilgisi, kusur oranı ve poliçede anlaşılan telafi üst sınırına göre değişen parametreler ile sigorta veyahut kasko şirketi tarafından karşılanmak suretiyle ilgili servislerde yaptırılır.
Hak sahibi aracının, Hazine Müsteşarlığınca belirlenen ölçütleri karşılayan, dilediği onarım merkezinde onarılmasını talep edebilir. Bu durumda sigortacı, araç kaza tarihi itibariyle anlaşmalı olduğu onarım merkezinde onarılsaydı uygulanacak parça, tedarik, işçilik ve diğer hususlara göre belirlenecek bedele göre ödeme yapabilir. Sigortacı söz konusu bedel uygulaması hakkında hak sahibini hasar ihbarından itibaren 2 iş günü içinde bilgilendirir. Sigortacı bu süre içinde anılan bildirimi yapmadığı takdirde bildirim konusu bedeli hak sahibine karşı ileri süremez.
Onarım masraflarının zarar gören aracın rizikonun gerçekleştiği tarihteki değerini aşması ve aynı zamanda eksper raporu ile aracın onarım kabul etmez bir hale geldiğinin tespit edilmesi durumunda, araç tam hasara uğramış sayılır. Bu durumda, aracın ilgili mevzuat doğrultusunda hurdaya ayrıldığına dair hurda tescil belgesi sigortacıya ibraz edilmeden tazminat ödenmez.
Onarım masrafları zarar gören aracın rizikonun gerçekleştiği tarihteki değerini aşsın veya aşmasın, ağır hasarlı aracın onarımının mümkün olduğunun eksper raporu doğrultusunda tespit edilmiş olması durumunda, aracın ilgili mevzuat doğrultusunda trafikten çekildiğine dair “trafikten çekilmiştir” kaşeli tescil belgesi sigortacıya ibraz edilmeden tazminat ödenmez.
Hak sahibinin aracın hasarlı haliyle kendisine terk edilmesine onay vermesi halinde aracın riziko tarihindeki rayiç değeri ile hasarlı hali arasındaki tutar zorunlu trafik sigortası limitleri dâhilinde kendisine tazminat olarak ödenebilir. Hak sahibinin onayı ile aracı hasarlı haliyle hak sahibine terk ederek tazminatı ödemek isteyen sigortacı, tespit edip hak sahibine bildirdiği sovtaj bedelini bildirimden itibaren 1 aylık süreyle sınırlı olarak garanti etmiş sayılır.
Kısmi onarımlarda parçaların sigorta şirketi tarafından tedarik veya tazmin edilmesi halinde hasarlı parçalar talep ettiği takdirde sigortacının malı olur. Kısmi hasar halinde tarafların mutabakatıyla onarım yerine nakdi ödeme yapılabilir.
Araç sicilinde bulunan işleme engel kayıtlar sebebiyle, belirtilen hurda veya çekme belgesinin hak sahibi tarafından alınamaması ve sigorta şirketine ibraz edilememesi halinde, tazminat ödemesi, ilgili tutarın sigortacı tarafından masrafları tazminat tutarından mahsup edilmek üzere, mahkemece tespit edilen ödeme mahalline tevdii suretiyle de yapılabilir. Bu durumda hurda veya çekme belgesi aranmaz ve ödeme bilgisi sigorta şirketince ilgililere bildirilir.
Dava açılması halinde, sigortalının ihbarı ile sigortacı takip ve idare etmek üzere davaya her aşamada dahil olur. Sigortalı, sigortacının göstereceği avukata gereken vekâletnameyi vermek zorundadır. Sigortacı karşı taraf lehine hükmedilen dava masrafları ile mahkemece hükmedilen karşı taraf avukatlık ücretlerini ödemekle yükümlüdür. Şu kadar ki, hükmolunan tazminat sigorta bedelini geçerse, sigortacı bu masrafları sigorta bedelinin tazminata oranı dahilinde öder.
İncelemeler hasar ihbarı üzerine üç ay içinde tamamlanamamışsa; sigortacı, tazminattan mahsup edilmek üzere, tarafların mutabakatı veya anlaşmazlık hâlinde mahkemece yaptırılacak bilirkişi tespitlerine göre süratle tespit edilecek hasar miktarının en az yüzde ellisini avans olarak öder.
Önemli olan nokta tarafların iradesi dışında kolluk kuvvetleri ya da alanında uzman eksperlerce tayin edilen kusur oranını kabul edip etmedikleri yönündedir. Kusur oranları her iki taraf bakımından da kabul görmüş ise yukarıda detaylıca anlatılan prosedür işletilmektedir. Ancak tarafların, iradeleri dışında gerçekleştirilen kusur tayininin hakkaniyetsiz ve somut gerçeğe aykırı olduğunu düşündüğü durumlara uygulamada pek çok kez rastlanmaktadır.
Uygulamada en çok karşılaşılan diğer bir uyuşmazlık konusu ise, tarafların kusur oranlarını kabul etmesine rağmen ödeme yükümlüsü sigorta şirketin gerekçe ileri sürmek ya da sürmeksizin ödeme/tazminat taleplerini reddetmesidir. Kısaca örneklendirmek gerekirse bir kaza meydana geldikten sonra kolluk ya da taraflarca tanzim edilen trafik kaza tutanağı ve kazanın sigorta şirketine ihbarı neticesinde bir hasar dosyası oluşturularak dosyaya uzman atandığı bilinmektedir. Uzman tarafından araç nezdinde yapılan incelemenin ihbar ile uyumsuz olduğu durumlarda, diğer bir değişle araç maliki tarafından beyan edilen bir hadisenin araçta meydana gelen hasar ile uyumsuz olduğu durumlarda “hasar/beyan uyumsuzluğu” söz konusu olmakta ve sigorta şirketleri hasar bedelinin ödenmesi taleplerini tümden ya da kısmen reddetmektedir. Bu halde Mahkemeler ve Sigorta Tahkim Komisyonu, izlenecek iki temel yol olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki bu uyuşmazlıklar bakımından Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvuru zorunlu olmayıp bu yol Mahkemelerin yükünü hafifletme amacıyla getirilmiş bir yol olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple kişi ister Mahkeme yolunu isterse Sigorta Tahkim Komisyonu yolunu tercih edebilecektir. Ancak unutulmamalıdır ki bu yollardan birinin tercih edilmesi halinde artık diğer yol kullanılamaz hale gelmektedir. Nitekim 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan dava şartlarından biri de derdestlik olduğundan ve Sigorta Tahkim Komisyonu başvurularının tıpkı mahkeme başvuruları gibi sonuç doğurduğundan aynı konuda yapılacak ikinci başvuru usulden red sonucunu doğuracaktır.
D. Zamanaşımı
Başvuru usulleri ve inceleme aşamalarına geçmeden önce yapılacak başvurunun hangi sürelere tabi olduğunun tespit edilmesi hak kaybı yaşanmaması adına önem arz etmektedir. Kaza neticesinde araç nezdinde meydana gelen hasarlar ve değer kayıplarına ilişkin talepler esasında haksız fiile dayanan tazminat talepleri olarak kabul edilmektedir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi ve devamında düzenlenen “Haksız Fiil” müessesesini temel alan bu talepler yine aynı kanun hükümleri kapsamında ileri sürülmesi belirli sürelere tabi tutulmuş sürelerdir. Bu süre bahsi geçen Kanunun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Diğer bir değişle yaşanan bir trafik kazası neticesinde araç nezdinde meydana gelen hasar ve değer kaybına ilişkin bedeller zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten 2 yıl, her halükarda zararın meydana geldiği tarihten 10 yıl geçmekle zamanaşımına uğramaktadır.
Bu aşamada bahsi geçen sürelerin hangi andan itibaren başladığının tespit edilmesi önem arz etmektedir. Kanun hükmü dikkatle incelendiğinde zararın öğrenilmesi, zamanaşımının başlaması için tek başına yeterli görülmemiş zararın öğrenilmesinin yanında tazminat yükümlüsünün de öğrenilmesi gerektiğini öngörmüştür. Her zaman iki koşulun da aynı anda öğrenilmesi mümkün olmamaktadır. Örnek vermek gerekirse kaza akabinde olay yerinden hızla kaçan bir sürücü düşünüldüğünde her ne kadar zarar öğrenilebilir ise de tazminat sorumlusu (kaçan aracın sürücüsü veyahut kusurlu aracın sigorta şirketi) öğrenilemeyebilir. Bu hallerde her iki koşulun da varlığı mevcut olmadığından zamanaşımının başladığından söz edilemez. Burada her iki koşulun da mutlak ve kesin bir şekilde bilinmesi gerekmekte olup “öğrenebilecek durumda olma” hali koşulların mevcut olduğundan söz edebilmek için yeterli değildir. Ancak önemle belirtmek gerekir ki bu haller 2 yıllık zamanaşımının başlaması için öngörülen şartlardır. Nitekim kanun maddesi 10 yıllık zamanaşımını herhangi bir koşula bağlamamış olup bu süre zarar verici eylemin gerçekleştiği (kaza tarihi) tarihinden itibaren işlemeye başlamaktadır.
Tazminat taleplerine ilişkin sürelerin düzenlendiği bir diğer güncel mevzuat ise Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’dır. Bahsi geçen şartnamenin “Zamanaşımı” başlıklı “C.8” maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zarar ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar” ifadesiyle Türk Borçlar Kanunu’na paralel bir düzenleme getirilmiştir.
E. Sigorta Tahkim Komisyonuna Başvuru Usulü ve Ön İnceleme
a. Sigorta Şirketine Başvuru Zorunluluğu
Mahkeme başvurularında olduğu gibi iç işleyişi ve usulleri farklı olan Sigorta Tahkim Komisyonu’nun da kendine özgü başvuru şartları mevcuttur. Bu başvuru şartları tıpkı dava şartları gibi noksanlığı halinde başvurunun usulden reddine sebep olmaktadır. Bu şartlardan en önemlisi riski üstlenen sigorta şirketine başvurulmuş olma şartıdır. Sigorta Şirketine başvuru şartı sonradan giderilebilecek şartlardan olmayıp başvuru esnasında yer almaması halinde eksikliği gidermek adına herhangi bir süre verilmeksizin başvurunun usulden reddine sebep olacak bir noksanlıktır.
5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30/13 maddesi; “Komisyona gidilebilmesi için, sigortacılık yapan kuruluşla uyuşmazlığa düşen kişinin, uyuşmazlığa konu teşkil eden olay ile ilgili olarak sigortacılık yapan kuruluşa gerekli başvuruları yapmış ve talebinin kısmen ya da tamamen olumsuz sonuçlandığını belgelemiş olması gerekir. Sigortacılık yapan kuruluşun, başvuru tarihinden itibaren onbeş iş günü içinde yazılı olarak cevap vermemesi de Komisyona başvuru için yeterlidir” şeklindedir. Kanun hükmünden anlaşıldığı üzere komisyon başvurusundan önce sigorta şirketine başvurmak zorunlu kılınmıştır.
Bu aşamada ise bu başvurunun nasıl yapılacağı ve ne tür bir talepte bulunacağı sorusu akıllara gelmektedir. Sigorta şirketlerine yapılacak başvuruda öncelikle ne talep edileceği tespit edilmelidir. Bu tespit büyük çoğunlukla kaza neticesinde araç nezdinde meydana gelen hasar bedeli karşılığı veya yine kaza neticesinde araç nezdinde meydana gelen değer kaybı olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğer sigorta şirketine yöneltilecek talep hasar bedelini kapsıyor ise; kazanın nasıl meydana geldiği, kaza neticesinde araç nezdinde hangi zararların oluştuğu, bu zararların telafisi için talep edilen meblağın ne miktarda olduğu, sigorta şirketinin bu bedeli hangi şekilde tarafınıza aktaracağı gibi bilgileri açık ve net bir şekilde mail, ihtar veyahut iadeli taahhütlü posta yolu ile risk üstlenen sigorta şirketine yöneltmek gerekmektedir. Önemle belirtmek gerekir ki başvurucu taraf sigorta şirketine yönelttiği talep miktarı ile bağlı değildir. Yani taraf, Komisyon başvurusu yaparken sigorta şirketinden talep ettiği bedelle bağlı kalmaksızın özgürce uyuşmazlık bedeli belirleyebilmektedir.
Bu başvuru yapıldıktan ve talep metni ilgili sigorta şirketine ulaştıktan sonra sigorta şirketi, cevap vererek talebin kabul edildiğini belirterek tarafınızca belirtilen şekillerde talep edilen miktarı ödeyebilir. Sigorta şirketi tarafından alınabilecek diğer bir aksiyon ise talebin kısmen kabul edildiği yönündedir. Bu hallerde sigorta şirketinin kısmen ödeme yapmış olması Komisyon nezdinde yapılacak başvuruyu engellemeyecektir. Ancak başvuru esnasında doldurulacak formda, sigorta şirketi tarafından ödenen bedelin açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Aksi halde tahsilde tekerrür olgusu meydana gelebilecektir. Diğer bir seçenek ise sigorta şirketinin yapılan başvuruyu tamamen reddetmesi ve bedeli ödemekten imtina etmesidir. Bu hallerde de kişi talep miktarı ile bağlı olmaksızın Komisyon’a başvuru yapabilmektedir. Son seçenek ise talebin ilgili sigorta şirketine ulaşmasına rağmen talebe hiç cevap verilmemesi durumudur. Bu hallerde talebin ulaştığı günü izleyen 15 günün sonunda sigorta şirketinin talebi yekûn bir şekilde reddettiği kabul edilmekte ve başvuru şartı gerçekleşmiş sayılmaktadır.
b. Başvuru Usulleri
Bu başlık altında Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru usulleri ile başvuru sonrası gerçekleşecek aşamalar irdelenecektir. Sigorta Tahkim Komsiyonu’na başvuru usulü henüz ilk aşamada Mahkeme başvurusundan farklılık arz etmektedir. Nitekim mahkeme başvurusunda dava dilekçesi yeterli görülmekte iken Komisyon başvuruları bir form doldurmak ve formu Komisyon yetkilisine teslim etmek suretiyle gerçekleşmektedir.
Bahsi geçen formda başvurunun asil ya da vekil tarafından yapılıyor olmasına göre farklı alanlar mevcut olup başvuru, bir vekil aracılığı ile yapılıyor ise başvuru formu ekine usulüne uygun bir vekâletname (mahkeme veznesinden alınacak harç makbuzu ve baro pulu ile) ekleyerek vekile ait ilgili kısımların doldurulması gerekmektedir.
Sigorta Tahkim Komisyon’u, yönetmelik gereği e-mail yöntemini geçerli bir tebligat aracı olarak düzenlediğinden mail adresi bildirilirken dikkat edilmelidir. Tebligat tarihi mailin posta kutusuna ulaştığı tarihten itibaren işlemeye başlamakta olup mailin ne zaman görüntülendiğinin bir önemi bulunmamaktadır. Bu sebeple sık kullanılan e-mail adresinin forma yazılması hak kayıplarının önüne geçilmesi bakımından önem arz etmektedir.
Başvuru formunda tıpkı bir dava dilekçesinde olduğu gibi husumetin kime yöneltileceğine dair bir alan bulunmaktadır. Bu aşamada husumetin kime yöneltileceği sorusu karşımıza çıkmaktadır. Bunun cevabı Sigortacılık Kanunu ve buna paralel düzenlemeler içeren yönetmeliklerde mevcuttur. Sigorta Tahkim komisyonu ile Mahkeme başvurusu arasında bir diğer fark da burada karşımıza çıkmaktadır. Mahkeme başvurusunda husumet sürücüye, işletene ve doğrudan sigorta şirketine yöneltilebilecekken Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde yapılacak başvurularda husumet yalnızca riski üstlenen sigorta şirketlerine yöneltilebilmektedir. Nitekim 17.08.2007 tarihinde 26616 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sigortacılıkta Tahkime İlişkin Yönetmeliğin “amaç” başlıklı 1. Maddesi “Bu Yönetmeliğin amacı, sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasında sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların çözümü amacıyla 5684 sayılı Sigortacılık Kanununda öngörülen tahkim sistemine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir” şeklindedir. Yönetmelik hükmü lafzından başvurunun, sigorta şirketi ile akdettiği sözleşme uyarınca aracını sigorta ettiren kişi veyahut bu sözleşmeden doğrudan veyahut dolaylı yoldan nemalanan kişilerce, riski üstlenen sigorta şirketlerine karşı gerçekleştirileceği öngörülmüştür. Bu kapsamda diğer kanunlarca başvurucuya mahkeme yolunda sağlanan husumet konusundaki seçimlik hakların Komisyon nezdinde kullanılabilir olmadığı anlaşılmaktadır.
Tıpkı mahkeme başvurularında olduğu gibi Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde yapılacak başvurularda da talebin karşılığı parayla ölçülebilen bir değer olmak zorundadır. Mahkeme başvurularında “dava değeri” olarak addedilen bu tanım komisyon başvurularında “uyuşmazlık tutarı” olarak addedilmektedir. Yine mahkeme yolu ile benzer olarak bedel ile paralel olarak artan oranlara göre belirlenen harç, başvuru aşamasında tahsil edilmektedir. Bu bedel mahkemelerden farklı olarak bir nisbi orana göre değil Komisyon tarafından belirlenen bir harç tarifesine göre harçlandırılmaktadır. Güncel tarifeye göre harç tablosu aşağıdaki gibidir;
Uyuşmazlığa Konu Miktar (TL) |
Başvuru Ücreti (TL) |
0 – 5.000 |
100 |
5.001 – 10.000 |
250 |
10.001 – 20.000 |
350 |
20001 -… |
Uyuşmazlık tutarının %1,5’u ( En az 350 TL olmak üzere |
Görüldüğü üzere başvuru miktarı arttıkça ödenmesi lazım gelen harç da paralel olarak artış göstermektedir.
Bu aşamada alanında uzman olmayan bir kişinin trafik kazası neticesinde araç nezdinde doğan zararı, diğer bir değişle sigortadan talep edeceği meblağı nasıl belirleyeceği sorusu akıllara gelmektedir. Şüphesiz uzmanlık alanı olmayan birinden uyuşmazlık bedelini başvuru aşamasında tahmin etmesi beklenemez. Bu sorun mahkeme başvurularında izlenen bir yolun Sigorta Tahkim Komisyonu başvurularında da izlenmesinin öngörülmesi ile çözüme kavuşturulmuştur. Bu çözüm uyuşmazlık değerinin “tespit edildiğinde artırılmak üzere” belirsiz olarak belirlenebilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Tıpkı mahkeme başvurularında olduğu gibi Komisyon başvuruları akabinde de gerek kusurun tayini ve gerekse de oluşan zararın miktarı bakımından alanında uzman bilirkişilerce inceleme ve tespitler yapılmaktadır. Bu kapsamda Komisyona başvuru aşamasında uyuşmazlığın, yani talep edilebilecek miktarın tam anlamıyla belirlenmesi elzem değildir. Tespit edildiğinde ıslah etmek üzere takribi bir rakam belirlenmesi başvuru aşamasında yeterli olmaktadır. Ancak burada önemli olan noktalardan biri de mahkemelerde olduğu gibi itiraz ve istinaf sınırlarıdır. Sigorta Tahkim Komisyonu’nun iç işleyişi adli ve idari yargıdan farklılık arz etmektedir. Bu kapsamda usuller bakımından detaylı irdeleme yapmamak, salt genel kanunlardan faydalanmak suretiyle çözüme gitmeye çalışmak hak kayıplarına sebep olabilecektir. Örneğin usulen istinafa tabi bir Hukuk Mahkemesi kararı için alt sınır 2020 yılı itibariyle 5.390,00-TL olmaktayken Sigorta Tahkim Komisyonu Hakem Kararlarına karşı itiraz yolu için uyuşmazlığın en az 5.000,00-TL ve üzeri bir meblağ olması gerekmektedir. İtiraz yoluna ilişkin detaylı bilgi aşağıda verileceğinden bu aşamada yalnızca başvuru aşamasında belirlenecek veyahut ıslah ile sonradan artırılacak bedelin hak kaybı yaşamamak adına hangi meblağda olması gerektiği açıklanacaktır. Bu kapsamda uyuşmazlık bedelini başvuru veya ıslah ile 5.000,00-TL ve üzeri bir rakama taşımak, hakem kararına karşı itiraz edilebilirlik yolunu açacaktır. Uyuşmazlık değerinin bu bedelden düşük olması halinde verilen hakem kararları kesin hüküm teşkil etmektedir.
Nihayet belirlenen uyuşmazlık bedeli ile yukarıda yer alan harç tablosuna göre harç bedeli hesaplanır ve Komisyon’un belirlediği harç hesabına yatırılarak harç makbuzu yapılacak başvuruda formun ekine eklenerek Komisyon yetkilisine verilir.
Son olarak başvuru formunda yaşanan hadisenin ve talebin açıkça belirtilmesi gereken bir alanın doldurulması gerekmektedir. Bu alana yaşanan kazayı, kazada kimin hangi sebeplerle kusurlu olduğu, kaza akabinde sigorta şirketine yapılan başvuru aşamasını ve nasıl sonuçlandığını, var ise sigorta şirketinin cevabını, uyuşmazlık bedelini, delilleri, hukuki dayanakları tıpkı bir dava dilekçesi özeti gibi talep sonucunu açıkça belirtmek suretiyle belirtmek gerekmektedir. Bu alana yazılacak hususların belirlenen alana sığmayacağı kanaatine varılırsa alana kısa bir özet geçmek suretiyle form ekine koyulacak bir beyan dilekçesi yazılarak komisyon yetkilisine teslim edilebilecektir.
c. Ön İnceleme ve Müteakip Aşamalar
Başvuru gerçekleştikten sonra tıpkı Mahkemelerde olduğu gibi Sigorta Tahkim Komsiyonu tarafından da bir ön inceleme yapılmaktadır. Bu ön inceleme başvuru şartlarının yerine getirilip getirilmediğinin esasa girilmeksizin incelenmesinden ibarettir.
Sigortacılık yapan kuruluşla uyuşmazlığa düşen kişinin Komisyona başvurusu, öncelikle raportörler tarafından incelenir. Komisyona yapılan başvuruyu takiben Raportör tarafından hazırlanan “Başvuru İnceleme Raporunda, davacının dilekçesi 5684 sayılı Kanunun ilgili 30. maddesinin 15. fıkrası ve ilgili yönetmeliğin 8. ve 16. maddelerinde belirtilen ön inceleme esasları dahilinde tetkik edilmektedir. Raportör tarafından başvuru sahibince uyuşmazlığın mahkemeye, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre tahkime veya Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun mucibince Tüketici Hakem heyetlerine intikal ettirilmediğinin beyan edildiği, davacının başvuru ücretini yatırdığı, aleyhine başvurulan sigorta şirketinin tahkim sistemine üye olduğu ve hasarın gerçekleşme tarihi itibariyle talebin kabulünde aykırılık olmayacağı, sigorta şirketine başvuru şartının yerine getirildiği, başvuranın zararın oluştuğu tarihte araç maliki olduğu, aleyhine başvurulan sigorta şirketinin ise zarara sebebiyet verdiği iddia olunan aracın ZMS sigortacısı olduğu ve aktif/pasif husumetlerin mevcut olduğu tespit edilirse söz konusu dosyanın esastan karara bağlanmak üzere, hakem heyetine tevdiine karar verilir.
Raportörler en geç onbeş gün içinde incelemelerini tamamlamak zorundadır. Raportörler tarafından çözümlendirilemeyen başvurular sigorta hakemine iletilir. Uyuşmazlığa hangi sigorta hakeminin bakacağı, Komisyon tarafından sigorta hakemi listesinden seçilir. Komisyon, işin niteliğine bağlı olarak en az üç sigorta hakeminden oluşan bir heyet oluşturulmasına karar verebilir. Ancak, uyuşmazlık konusu miktarın onbeşbin Türk Lirası ve üzerinde olduğu durumlarda heyet teşekkülü zorunludur. Heyet kararını çoğunlukla verir. Hakemler, sadece kendilerine verilen evrak üzerinden karar verir. Seçilen sigorta hakemi mücbir nedenler ve umulmayan haller hariç olmak üzere görevi reddedemez.
Bununla birlikte, taraflar, Hukuk Muhakemeleri Kanununda yer alan hâkimi ret nedenlerine dayanarak hakemi reddedebilir. Ret talebi Komisyona, durumun öğrenildiği tarihten itibaren en geç beş iş günü içinde bir dilekçeyle yapılır. Ret talebi üzerine Komisyon müdürü, iki tarafın görüşlerini dinledikten sonra bu konuda en geç beş iş günü içinde karar verir.
Hakemler, görevlendirildikleri tarihten itibaren en geç dört ay içinde karar vermeye mecburdur. Aksi halde, uyuşmazlık yetkili mahkemece halledilir. Ancak, bu süre tarafların açık ve yazılı muvafakatleriyle uzatılabilir. Hakem, kararını Komisyon müdürüne tevdi eder. Komisyon Müdürünce karar en geç üç iş günü içinde taraflara bildirilir; ayrıca kararın aslı dosya ile birlikte Komisyonun bulunduğu yerdeki görevli mahkemeye gönderilir ve mahkemece saklanır.
Talebi kısmen ya da tamamen reddedilenler aleyhine hükmolunacak vekâlet ücreti, Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesinde belirlenen vekâlet ücretinin beşte biridir.
Hakemlik ücreti, Komisyona başvuru ücreti ve üyeliğe katılma payı, Komisyonun görüşü alınarak Müsteşarlıkça belirlenir; hakem ücreti Komisyon tarafından ödenir.
F. Kusurun Tayini
Yukarıda detaylıca açıklandığı üzere yaşanan bir kaza neticesinde tarafların iradeleri dışında tayin edilen kusur oranlarını kabul etmemesi sıkça karşılaşılan bir uyuşmazlıktır. Güncel mevzuat ve uygulama bu gibi durumlarda kusurun yargı ve komisyonlar aracılığıyla tayin edilmesinin önünü açmış bulunmaktadır. Aşağıda detaylıca açıklanacak ise de kusur tayini bakımından da iki temel yol bulunduğundan bu başlık altında Mahkeme ve Sigorta Tahkim Komisyonu yolunun birbirinden ayrı usullerini incelemek gerekmiştir.
a. Kusurun Tayini ve Zararın Tahsilinin Mahkeme Aracılığı ile Gerçekleşmesi
Bir kaza neticesinde doğan zararın tazmini mevzuata göre yetkili ve görevli mahkemelerde açılacak bir tazminat davası ile mümkün olabilmektedir. Bu tazminat davasının dayanağı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Haksız Fiili” düzenleyen 49. maddesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanun hükmünün ilk fıkrası “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür” şeklinde olup hükümden de anlaşılacağı üzere bir zararın giderim usulünü düzenlemektedir.
Bu davalarda husumet kanun lafzından da anlaşılacağı üzere zarara uğrayan tarafın, kusuruyla zarar verene yöneltileceği davalardır. Ancak husumetin yöneltilmesi konusunda Karayolları Trafik Kanunu zarara uğrayana seçimlik hak tanımıştır. Bu sayede zarara uğrayan araç maliki ikame edeceği tazminat davasında husumeti ister araç sürücüsüne, ister aracın kayıt malikine isterse kusurlu aracın sigortasını üstlenen sigorta şirketine yöneltebilecektir.
Tazminat talepli olarak yöneltilen bir davada mahkeme, sonuca varmadan önce talep halinde veyahut durum gerektirir ise kusurun tayini bakımından yeniden inceleme yapmaktadır. Kusura ilişkin tespit, mahkeme bilgi ve uzmanlığı dışında olduğundan alanında uzman bilirkişiler tarafından yerine getirilmektedir. Yapılan incelemede tıpkı hasar dosyasına atanan eksper gibi kaza tespit tutanakları, kaza esnasında veyahut akabinde çekilmiş görüntüler, aracın halihazırdaki mevcut durumu, taraf beyanları ve kolluk kuvvetleri tespitleri gibi unsurlar göz önünde bulundurulmaktadır.
Mahkemece yapılan kusur incelemesi belirli sıra ve usullerin izlenmesiyle gerçekleşmektedir. Nitekim mahkeme, ikame edilen bir davada öncelikle bir kusurun mevcudiyetini tespit etmek durumundadır. Yukarıda da değinildiği üzere bu davalarda kusur sorumluluğu aranmaktadır. Kusurun varlığı tespit edildikten sonra kusurun meydana gelme sebepleri araştırılmaktadır. Diğer bir değişle kusuru ile kazaya sebebiyet veren tarafın bu davranışını hangi mevzuat hükümlerini ihlal etmek suretiyle gerçekleştirdiği araştırılmaktadır. Tüm bu tespit ve incelemeler yapıldıktan sonra mahkeme kusurun tayinini hakkaniyet ilkesi çerçevesinde somut gerçekliğe dayalı olarak gerçekleştirmektedir.
Kusur tayin edildikten sonra talebe göre yapılan bir diğer inceleme ise maddi zararın hesabıdır. Bu hesap da mahkeme bilgi ve uzmanlığı dışında olduğundan bir bilirkişi marifetiyle yerine getirilmektedir. Araçta meydana gelen onarım bedeli, kazanç kaybı ve değer kaybı gibi alacak kalemlerinin hangi bedele karşılık geldiği hesaplandıktan sonra kusurun oranına göre bu bedelin zarara kusuru ile sebep olandan tahsiline karar verilmektedir.
b. Kusur Tayini ve Zararın Tahsilinin Sigorta Tahkim Komisyonu Aracılığıyla Gerçekleşmesi
Kusur ve tazminat bedellerinin tespiti ve tahsili mahkeme yolunda olduğu gibi Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından da minimal farklılıklar arz eden usullerde yürütülmektedir. Nitekim komisyon nezdinde gerçekleştirilen bir başvuruda kusurun tayini bakımından bir uyuşmazlık var ise tıpkı mahkemelerde olduğu gibi öncelikle kusurun tayin edilmesi bakımından bir bilirkişi incelemesi yapılmaktadır. Kusur oranı tayin edildikten sonra yine zarar hesaplaması da bir bilirkişi marifetiyle yapılarak kusur oranına göre zarar görene hangi meblağın ödenmesi lazım geldiği tespit edilmektedir.
Uygulamada sıkça karşılaşılan temel talepler, kaza akabinde sigorta şirketlerinin meydana gelen hasar bedelini karşılamaması ya da değer kaybını ödemekten imtina etmesinden doğan uyuşmazlıklardan doğmaktadır.
G. Zararın Hesabı
Kusur oranları tayin edildikten sonra bu oran matrah kabul edilerek hesaplanacak olan “zarar bedeli (hasar bedeli ya da değer kaybı)” bilirkişi marifetiyle tespit edilmektedir. Bu usul mahkeme ve Sigorta Tahkim Komisyonu arasında herhangi bir fark arz etmeksizin uygulanmaktadır.
a. Hasar Bedeli Hesabı
Hasar bedeli hesabı ile değer kaybı hesabı birbirinden farklı hesaplama usullerine tabidir. Bir aracın kaza neticesinde oluşan hasarına ilişkin bedel hesaplanırken aracın basit bir onarımla giderilemeyecek derecede kullanılamaz hale gelmiş parçalarına değişim ve değişim işçiliği bedeli yansıtılmakta; basit bir müdahale (örneğin lokal boya veyahut darbeli düzeltme) ile giderilebilecek parçalarına ise onarım ve işçilik bedeli yansıtılmaktadır. Bilirkişi, bu gibi eski hale getirme usullerini tespit ettikten sonra bir parçanın aracın markasına göre rayiç bedelinin ne kadar olduğu, yeni parçanın araca takılmasının ne kadar işçilik gerektirdiğini, onarım gibi maliyetlerin neler olduğunu, aracın eski hale getirilmesi için gereken sürenin ve harcanacak emeğin ne kadar olacağı gibi birçok unsuru hesaplayarak bir bedele ulaşmaktadır.
Hasar halinde, hasar gören parça, onarımı mümkün değilse veya eşdeğer parça veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça ile değişimine imkân yok ise orijinali ile değiştirilir. Kaza tarihine göre model yılından itibaren 3 yılı geçmeyen motorlu araçlarda hasar gören parça, onarımı mümkün değilse öncelikle orijinali ile değiştirilir, orijinal parçanın bulunmaması durumunda eşdeğer veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça ile değiştirilir. Ancak model yılından itibaren 3 yılı geçmeyen motorlu araçta hasar gören parçanın orijinal olmadığı durumda eşdeğer veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça ile değişim yapılır. Bu paragraf uygulaması sonucu araçta bir kıymet artışı meydana gelse dahi bu fark tazminat miktarından indirilemez.
Eşdeğer veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça ile değişim mümkün olduğu halde, sigortacının bilgisi ve onayı dâhilinde olmadan orijinal parça ile onarım sağlanır ise sigortacının sorumluluğu, sigortacının kaza tarihi itibariyle benzer hasarlardaki onarım uygulamasına göre, eşdeğer veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça bedeli ile sınırlıdır. Sigortacı bu paragraf kapsamındaki onaya ilişkin tercihini hasar ihbarından itibaren 2 iş günü içinde onarım merkezine veya hak sahibine bildirmediği durumda onayı varsayılır.
b. Değer Kaybı Hesabı
Değer kaybı ise daha karmaşık bir hesaplama yöntemi ile gerçekleştirilmektedir. Bir aracın kaza öncesi ile kaza sonrası mevcut değerinde oluşan farkın hesabında birden çok parametre göz önünde bulundurulmaktadır. Bu parametreler hem aracın parçası hem de bu parçaya uygulanacak işleme göre farklı çarpanlarla ayrı ayrı hesaplanmaktadır. Örneğin bir aracın değişimi kolay ve plastik aksamlarından biri olan tamponları ile aracın tavan sacının aynı hasarı görmesi durumlarında oluşacak değer kaybı birbirinden farklılık arz edecektir. Nitekim eski hale getirilmesi kolay olan plastik parça ile aracın iskeletinin eklentisi niteliğinde olan tavan sacı önem bakımından birbirinden ayrılmaktadır. İşte bu gibi değişen koşullara göre hesaplamanın çarpanlı bir sistem çerçevesinde gerçekleştirilmesine imkân veren tablo Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın “Değer Kaybı Hesaplaması” başlıklı Ek 1. maddesinde yer almaktadır.
Aracın başta hasar gören parçaları olmak üzere aracın hâlihazırdaki kilometresi, model yılı, marka ve cinsi, pazardaki kolay satılabilirlik durumu gibi faktörler de tabloda yer alan değer kaybı hesaplamasına esas unsurlara ek unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Nihayet yukarıda detayı verilen şekillerde hesaplama yapıldıktan sonra dosya olgunlaşır ve hesaplanan zarar miktarının kusur oranına göre aleyhine talepte bulunandan tahsiline karar verilir. Örnek vermek gerekirse bir hasar bedeli 10.000,00-TL olarak hesaplanmış ve kusur dağılımı %40 (talepte bulunan) - %60 (karşı taraf) ise 4.000,00-TL’nin tahsili yönünde hüküm kurulacaktır. Nitekim bu durumda talep edenin de kusuru bulunduğundan hasar bedelinin tamamını diğer sürücünün sigorta şirketinden tahsil edemeyecek, var ise kasko şirketine başvurarak tahsil edecektir.
Karar verildikten sonra Sigorta Tahkim Komisyonu kararlı dosyayı yetkili yer Asliye Ticaret Mahkemesi’ne göndermektedir. Bu dosya mahkeme kayıtlarına saklama dosyası olarak geçmektedir. Bu husus komisyon kararlarının tıpkı mahkeme kararları gibi bağlayıcı olduğunu açıkça göstermektedir. Nitekim Komisyon tarafından verilen kararlar kesin ise bu karar her iki tarafı da bağlamakta ve kesin hüküm teşkil etmektedir. Dolayısıyla aynı taraflar aynı uyuşmazlığa ilişkin bir dava ikame ettiğinde 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öngörülen dava şartlarından kesin hüküm olmaması şartını sağlayamamış olacak ve davanın usulden reddine sebep olacaktır.
H. Komisyon Hakem Kararına İtiraz ve İstinaf Kanun Yolu
Beş bin Türk Lirasının altındaki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararları kesindir. Beş bin Türk Lirası ve daha üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararlarına karşı kararın Komisyonca ilgiliye bildiriminden itibaren on gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere Komisyon nezdinde itiraz edilebilir. İtiraz talebinde bulunmak için Komisyonca belirlenen başvuru ücretinin (21.04.2020 tarihi itibariyle 100,00-TL) Komisyon hesabına yatırılması şarttır. İtiraz üzerine hakem kararının icrası durur. Dolayısıyla hakem kararları, kesinleşmeden icra takibine konu edilebilir kararlardan olup ve fakat karara itiraz halinde başkaca bir karar veyahut teminat aranmaksızın icra müdürlükleri tarafından takibin durmasına karar verilmektedir.
İtiraz talebi münhasıran bu talepleri incelemek üzere Komisyon tarafından teşkil edilen hakem heyetlerince incelenir. Bu heyete itiraz hakem heyeti denilmektedir. İtiraz talebi hakkında işin heyete intikalinden itibaren iki ay içinde karar verilir. Beşbin Türk Lirası ve daha üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararları, süresinde itiraz başvurusunda bulunulmaması hâlinde kesinleşir. Bu uyuşmazlıklar hakkında yapılan itiraz üzerine verilen karar kesindir. Kırk bin Türk Lirasının üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında itiraz üzerine verilen kararlar için temyize gidilebilir. Dolayısıyla mahkemelerden farklı olarak Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından verilen kararlara karşı izlenecek ilk yolun “itiraz” yolu olduğu söylenebilecektir. Ancak mahkeme yolu ile usul bakımından farklılık arz eden Komisyon, bu yola başvurabilmek için uyuşmazlık tutarının beşbin lira ve üzeri bir tutarda olması şartını aramıştır. Bu sebeple bir başvuru yapılırken dikkat edilmesi gereken konu uyuşmazlık konusunun en az beşbin lira olarak belirlenmesidir. Bu tutar yapılan başvurunun belirsiz olmasına göre sonradan yapılacak bir ıslah ile de belirlenebilecektir.
Uyuşmazlık değeri 40.000,00-TL ve üzerinde olmayan başvurular bakımından ise itiraz komisyon heyeti tarafından verilen kararlar kesindir. Ancak bu bedeli aşan uyuşmazlıklara karşı istinaf kanun yoluna başvuru usulü açıktır. Sigortacılık Kanunu’nda her ne kadar “temyiz” ifadesine yer verilmiş ise de Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlamasıyla bu başvuru merciin Bölge Adliye Mahkemeleri olduğu kabul edilmektedir. Yukarıda da bahsedildiği üzere Komisyon kararları yetkili Asliye Ticaret Mahkemesine “saklama dosyası” olarak gönderilmektedir. Bu sebeple yazılacak istinaf dilekçesinde ilgili Asliye Ticaret Mahkemesi’ne hitap etmek yerinde olacaktır.
İ. Komisyon Kararının İcrası
Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından kesin olarak verilen ya da itiraz/istinaf sonrası kesinleşen kararlar ilam hükmündedir. Bu kararlar kesinleşme beklenmeksizin icra edilebilir mahiyettedir. Ancak yukarıda da bahsedildiği üzere eğer Komisyon tarafından verilen bir karar niteliği itibariyle itiraz veya istinaf yolu kabil bir karar ise ve karşı taraf bu yollardan birine başvurursa kararın icrası başkaca bir karara hacet kalmaksızın kendiliğinden durmaktadır. Eğer bir Komisyon kararı kesinleşmeden karara dayanılarak ilamlı icra takibine girişilmiş ve daha sonra aleyhine icra takibine girişilen tarafça itiraz/istinaf yollarından birine başvurulmuş ise Kanunun emredici hükmü gereği kararın icrası duracağından takip de karar kesinleşene dek teminat aranmaksızın kendiliğinden duracaktır.
J. Sonuç
Kazalar herkes için beklenmedik hadiselerdir. Mühim olan bu gibi durumlar sonrasında kanunun veya sözleşmelerin sağladığı hak ve yüklediği yükümlülüklerin biliniyor olmasıdır. Mahkemelerin yükünü hafifletmek adına alternatif yol olarak getirilen Sigorta Tahkim Komisyonu kendi iç düzenine göre mahkemelere nazaran daha basit ve ivedi bir sonuç sunmaktadır. Her bir somut uyuşmazlığın kendine özgü ve avantajlı başvuru yolları mevcut olsa da trafik kazalarından doğan hasar ve değer kaybı bedellerinin tahsili açısından kanaatimizce izlenmesi en avantajlı olan yol Sigorta Tahkim Komisyonu’dur. Bu avantaj, Komisyon tarafından yürütülen yargılama sürelerinin mahkemelere nazaran daha kısa olması, başvuru usullerinde sağlanan kolaylıklar, uyuşmazlığın duruşma açılmaksızın dosya üzerinden sonuca bağlanıyor olması, başvuru esnasında alınan harç ve masrafların mahkemelere nazaran daha düşük meblağlar olması, talebin kısmen ya da tamamen reddi halinde A.A.Ü.T tarifesinde belirtilen vekâlet ücretinin 1/5’ine hükmediliyor olması ve Komisyon tarafından verilen kararın bir mahkeme kararı mahiyetinde olması gibi birçok unsur Komisyon yolunu daha avantajlı ve basit kılmaktadır.
Av. Eyüp Efkan ESEROVA
YORUMLAR